El Atmanın Önlenmesi Davalarında Görev ve Davacı Sıfatı

Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun zilyetliğin korunması hükümlerinin düzenlendiği 984.maddesinde, zilyedin her türlü gasp ve saldırıyı kuvvet kullanarak defetme hakkı bulunduğu, zilyedin, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabileceği, ancak, zilyedin durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı yasanın “Zilyetliğin gasbında dava hakkı” başlıklı 982.maddesinde; “Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimsenin, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlü olduğu, davalının, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat etmesi halinde onu geri vermekten kaçınabileceği düzenlenmiştir. Yasanın “Zilyetliğe saldırıya dava hakkı” başlıklı 983.maddesinde ise; “Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir. Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.” ile “Dava hakkının düşmesi” başlıklı 984.maddesinde “Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her halde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.” düzenlemeleri mevcuttur.

Bu kapsamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.4/f.1-b.c ile, zilyetliğin korunması ile ilgili davalarda sulh mahkemeleri görevli kılınmıştır. Yargıtay uygulaması ve doktrinde de aynı görüş mevcuttur;

“…Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.4/f.1-b.c ile, zilyetliğin korunması ile ilgili davalarda sulh mahkemeleri görevli kılınmıştır (YHGK 25.11.2009 T. 8-518/573). Bu davalarda HMK.m.316 gereği basit yargılama usulü uygulanır.” (Prof.Dr.Kemal OĞUZMAN-Prof.Dr.Özer SELİÇİ-Prof.Dr.Saibe OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 19.Baskı, Filiz Kitabevi, İSTANBUL 2016, s.90).

“…Zilyetliğin korunması davalarına bakmak Hukuk Muhakemeleri Kanununun 4/1-c maddesi uyarınca sulh hukuk mahkemesinin görevi içerisindedir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.133).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 13.05.1991 Tarih E.16437-K.6746 sayılı kararında; “Özet: Dava konusu taşınmaz bataklık ve göl niteliğindedir. O halde, dava zilyetliğin korunması davası olarak değerlendirilmeli, GÖREVSİZLİK KARARI VERİLEREK TALEP HALİNDE DOSYA SULH HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMELİDİR.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.167).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 19.06.1990 Tarih E.4881-K.10867 sayılı kararında; “Özet: Davacı mülkiyeti belediyeye ait taşınmaz üzerine yaptığı gecekonduya elatmanın önlenmesini istemiştir. Dava niteliği itibariyle zilyetliğin korunması davasıdır. Bu tür davalara bakmaya SULH HUKUK MAHKEMESİ görevlidir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.169).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 12.11.1990 Tarih E.6967-K.15325 sayılı kararında; “Özet: ZİLYETLİĞİN KORUNMASI DAVASINA BAKMAK SULH HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVLERİ ARASINDADIR. Dava sonuç itibariyle zilyetliğin korunmasına ilişkindir. HUMK.’un 8/111-2.maddesine göre zilyetliğin korunması davalarının sulh mahkemesinde açılıp görülmesi gerekmektedir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin bulunduğundan bu hususun öncelikle düşünülmesi ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına bakılarak yazılı olduğu şekilde hüküm verilmiş olması isabetsiz ve temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.170).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 10.04.1990 Tarih E.202-K.6178 sayılı kararında; “Özet: Zemin belediyeye ait olup, taraflar arasındaki anlaşmazlık gecekondudan kaynaklanmaktadır. Bu durumda dava zilyetliğin korunması davasıdır. SULH HUKUK MAHKEMESİNDE bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmelidir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.170).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.06.1997 Tarih E.14/331 – K.536 sayılı kararında; “Özet: Davacı bir hakka dayanmayıp sadece zilyetliğin korunmasını istediğinden SULH HUKUK MAHKEMESİ GÖREVLİDİR.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.137).

Gerek gasp gerek saldırı halinde açılacak davalar için MK.m.984 kısa hak düşürücü süreler kabul etmiştir. Şöyle ki zilyet, gasp ve saldırı fiillerini ve faili öğrenmesinden başlayarak iki ay içinde, gasp ve saldırıdan dolayı dava açmazsa, dava hakkından mahrum olur. Zilyet, gasp veya saldırı fiilini yahut faili daha geç öğrenmiş olsa bile, gasp veya saldırının olduğu günden itibaren bir yıl geçmişse, dava hakkı düşer (MK.m.984). Bir yıllık süre zamanaşımı değil hak düşürücü süredir. Dava hususunda süre koyan MK.m.984 hükmü, gasp ve saldırıdan dolayı açılacak davalar arasında süre açısından fark gözetmemiş, bütün davaları aynı hak düşürücü sürelere tabi tutmuştur (Prof.Dr.Kemal OĞUZMAN-Prof.Dr.Özer SELİÇİ-Prof.Dr.Saibe OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 19.Baskı, Filiz Kitabevi, İSTANBUL 2016, s.89-90).  Yargıtay uygulaması ve doktrinde de aynı görüş mevcuttur;

“…Zilyetliğin gaspına ilişkin dava hakkı ile zilyetliğe saldırıdan dolayı dava hakkı zilyedin gasp ve saldırı fiilini ve failinin öğrenmesinden başlayarak İKİ AY GEÇMEKLE DÜŞER. İki aylık süre, hak düşürücü süredir. Zilyetliğin gaspına ilişkin dava hakkı ile zilyetliğe saldırıdan dolayı dava hakkı her halde gasp ve saldırı fiilinin olduğu günden itibaren bir yıl geçmekle düşer.” (Yargıtay Üyesi Ömer Uğur GENÇCAN, Türk Medeni Kanunu Yorumu, III.Cilt, Yetkin Kitabevi, ANKARA 2015, s.3227).

“…Medeni Kanunun 897 (984) maddesi ile iki hak düşürücü süre kabul etmiştir. Zilyet gasp veya tecavüz fiiline ve failine vakıf olur olmaz iki aylık süre içerisinde davasını açması BİR YILLIK SÜREYİ BEKLEMEMESİ LAZIMDIR. Öğrenmesine rağmen bu süre içerisinde davasını açmamış ise dava hakkından mahrum olur. Bir yıl geçtikten sonra öğrenmişse artık dava açması mümkün değildir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.135).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.1951 Tarih E.5/100-K.101 sayılı kararında da aynı yönde; “Özet: Zilyetliğin korunması davası BİR YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇERİSİNDE AÇILMALIDIR. Davalının dokuz seneden beri başkalarına kiralamak suretiyle zilyet ve mutasarruf bulunduğu gayrimenkul hakkında babasından intikalen tapusuz malı olduğu iddiasında bulunan davacı, gasp veya tecavüz tarihinden itibaren bir senelik zamanaşımı geçmiş olduğundan dolayı dava hakkından mahrumdur. Israr kararı doğru değildir. Hükmün bozulmasına karar verildi.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.154).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 09.01.2012 Tarih E.1968 – K.165 sayılı kararında; “Özet: Dava konusu yerin 10-15 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının beyanları ile tespit edilmiş, davacı da dilekçesinde elatmanın 7-8 yıldır devam ettiğini belirtmiş olup, gasp ve saldırılan dolayı dava hakkı, ZİLYEDİN FİİLİ VE FAİLİ ÖĞRENMESİNDEN İTİBAREN İKİ AY VE HER HALDE BİR YILI GEÇMEKLE DÜŞER. Davacının, davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önceden öğrendiğinin kabulü ile hak düşürücü sürede dava açılmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.155).

“…Kanun koyucu bir seneden fazla geçmesi halinde zilyetliğin korunmasında toplum huzur ve güveni bakımından bir yarar görmemiştir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.131).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 26.12.1988 Tarih E.17719-K.17404 sayılı kararında; “Özet: Sadece zilyetliğin korunmasına ilişkin davaların bir yıl içinde açılması gereklidir.” (Aynı yönde Y.8.HD. 10.05.1988 T. E.3484 – K.6672) (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.174).

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Mülkiyet hakkının içeriği” kenar başlığını taşıyan 683.maddesinde; “(1) Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. (2) Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.

Madde metninden anlaşıldığı üzere el atmanın önlenebilmesine yönelik bir dava açabilmek için;

İlk olarak davayı açacak kişinin mülkiyet hak ve yetkilerine sahip bir kimse olması gerekmektedir. Yani müdahalenin men’i davası, yalnızca malik (mülkiyet hakkı sahibi) tarafından açılabilmektedir. Kural olarak malik olmayan kişilerce bu davanın açılabilmesi mümkün değildir. (OĞUZMAN/SELİÇİ, age. sh.224) (Aynı yönde HGK. 24.6.1992 T. E:1-347 K:394 (YKD. 1993/10 1471 – İKİD. 384/9181).

İkinci olarak iddia edilen müdahalenin, haksız olması gerekmektedir. Yani müdahalede bulunan kişinin hiçbir haklı ve geçerli bir nedene dayanmaksızın gerçekleştirdiği ve devam eden bir saldırı olmalıdır. Bu davada ispat yükümlülüğü davacı tarafta olup malik hem mülkiyet hakkını hem de uğradığı saldırıyı ispat yükümlülüğü altındadır.

Yani müdahalenin meni davalarında davacı, “dava konusu taşınmazın maliki olduğunu” ve “mülkiyet hakkına davalı tarafindan müdahalede bulunulduğunu” ispatla yükümlüdür. Bu davalarda davalı ise “davacının malik olmadığını” ya da “davacının mülkiyet hakkına müdahalede bulunmadığını, müdahalesinin sona erdiğini” ispat ederek, davanın reddini sağlayabilir. (Yargıtay Kararlarında “El Atmanın Önlenmesi” (Men’i Müdahale) Ve “İstihkak Davaları” (Mk. 618) Av. Talih Uyar).

Tekraren belirtmek gerekirse bir davanın görülebilmesi ve başarıya ulaşabilmesi için usul hukuku açısından taraf olma ve dava ehliyetinin hatta davayı takip yetkisinin bulunması yeterli değildir. Aynı zamanda maddi hukuk açısından tarafların davada sıfatlarının daha açık anlatımla davacı ve davalı olabilme niteliklerinin bulunması gerekir. Davacının dava konusu hak üzerinde bir tasarruf yetkisi yoksa o davada davacı sıfatı yok demektir. Davalının da davada sıfatı bulunabilmesi için, haksız el atan durumunda olması zorunludur. Açıklandığı üzere davada dava ehliyeti ve taraf olma ehliyeti bir usul kuralı iken, davacılık ve davalılık sıfatı bir maddi hukuk sorunudur.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.33). Medeni Kanunun 641 (715.) maddesine göre ise, sahipsiz şeyler, menfaati umuma ait olan mallar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların denetim ve gözetim hakkı hazineye aittir. Bu yerlere geçerli bir neden olmaksızın el atılması halinde, hazinenin el atmanın önlenmesi davası açma sıfat ve yetkisi bulunmaktadır. (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.38). Doktrinde de aynı görüş mevcuttur;

“…Zilyetlik bu ayni hakların bizzat kullanılmasıyla doğar. Ancak, kamu malları üzerinde özel hukuk hükümlerine göre oluşan bir zilyetlikten söz edilmeyeceğinden kamu mallarından yararlananlar onları denetim ve gözetim hakkına sahip, hazine, orman genel müdürlüğü, belediye, köy gibi kamu kuruluşlarına karşı zilyetliğin korunmasına ilişkin hükümler gereğince koruma isteyemezler.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.128).

“…Zilyetlik, özel hukuk hükümlerine tabi olan mallar üzerinde söz konusudur. KAMU MALI OLAN TAŞINMAZLARDA MEDENİ KANUNUN 887 (973) MADDESİ ANLAMINDA BİR ZİLYETLİKTEN SÖZ EDİLEMEZ. Kamu malı üzerindeki zilyetliğin kamu hukuku açısından ele alınması gerekmektedir. Bu itibarla zilyet mera hakkında hazine aleyhine dava açarak zilyetliğinin korunmasını isteyemez. Keza ormanı işgal eden kişinin orman idaresi aleyhine zilyetliğin korunmasını istemesine yasal olanak yoktur.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.129).

Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 29.12.1986 Tarih E.12270-K.12834 sayılı kararında; Özet: Dava konusu taşınmaz maliki Hazine tarafından davacıdan alınmış ve davalıya tahsis edilmiştir. Taşınmaz halen davalı elinde bulunduğuna göre artık davacının korunmaya değer zilyetliği kalmamıştır.

…Daha önce hazine tarafından bu davanın davacısı …. aleyhine Zonguldak 2.Asliye Hukuk Mahkemesine el atmanın önlenmesi davası açılmış ve sonuçta davalı ….’nın el atmasının önlenmesine karar verilmiştir. 17.09.1976 tarihli ve 1975/… Esas, 1976/… Karar sayılı bu karar temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiştir. Bundan sonra bu davanın davalısı … İdareye başvurarak el atmanın taşınmaza tecavüz ettiğini ileri sürmüş, yapılan inceleme sonunda bu taşınmazın 10 metrekarelik yerden menine karar verilmiştir. Bu dava konusu taşınmaz, davalı …’ye teslim edilmiştir. Daha sonra davacı …. Vekili avukat …. Tarafından Sulh Hukuk Mahkemesine verilen … Tarihli dava dilekçesi ile idarece el atması önlenilen on metrekarelik yere …’nin müdahalesinin menine karar verilmesi istenilmiştir. Bu dava sırasında bu yer TAHSİS BELGESİ İLE İDARECE …’YE VERİLMİŞTİR. Dava konusu taşınmazın hazineye ait olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davanın esasının zilyetliğin korunması hususu teşkil etmektedir. Dava konusu taşınmaz hazine tarafından AÇILAN DAVA SONUNDA … ELİNDEN ALINMIŞ VE DAHA SONRA DA TAHSİS BELGESİ İLE DE DAVALIYA TAHSİS EDİLMİŞ VE DAVALININ ELİNDE BULUNMUŞ OLDUĞUNA GÖRE DAVACININ KORUNMAYA DEĞER ZİLYETLİĞİ KALMAMIŞTIR. Bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın kabulü yönünde karar verilmesi isabetsiz temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün bozulmasına karar verildi.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.177).

“…Belediye sınırları içinde bulunan mer’a, otlak ve kışlakların tasarruf idare ve nezareti belediyelere devredilmiş olup, mülkiyetinin devlete ait olduğunu, el atmanın önlenmesi davasının Hazine tarafından açılabileceğini” (HGK. 26.3.1976 T. E:975/14-19 K:976/1172).

“…Hazineye ait taşınmazı ecrimisil ödeyerek elinde bulunduran kimsenin, bir nedene dayanmaksızın taşınmazın bir kesimine el atan kişinin bu el atmasının önlenmesini isteyebileceğini” (14.HD 27.6.1988 T. E:1987/2679, K:4849).

“…Fuzuli işgal nedenine dayalı el atmanın önlenmesi isteminin, davalının kiracı olduğunun anlaşılması halinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddedilmesi gerekeceğini, görevsizlik kararı verilemeyeceğini” (1. HD. 20.3.1995 T. E:2644, K:3782 (YKD. 1998/9, sh.1283).

Doktrinde de benzer görüş mevcuttur; “…Kanunların tanıdığı yetkiye dayanılarak mal (taşınmaz) kullanılıyorsa (Örneğin Medeni Kanunun 664 (740), 675 (751), 677 (753), Borçlar Kanununun 52.maddelerinde öngörüldüğü gibi) zilyetliğin gaspı veya ihlali söz konusu değildir. Keza zilyedin rızası veya muvafakatı varsa haksız el atmadan söz edilemez.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.128).

Yine doktrinde de ifade edildiği üzere önceki zilyet her ne sebeple olursa olsun zilyetliğin ihlaline ses çıkartmamışsa yeni zilyedin zilyetliğini kabul etmiş sayılır. Artık kendi zilyetliği sona ermiş olur. Bu durumda zilyetlikten kaynaklı açılacak davaların dinlenme olasılığı ortadan kalkar. “…Önceki zilyet her ne sebeple olursa olsun zilyetliğin ihlaline ses çıkartmamışsa yeni zilyedin zilyetliğini kabul etmiş sayılır. Artık kendi zilyetliği sona ermiş olur. En önemlisi zilyetliğin korunmasındaki amaç ortadan kalmış, yeni bir durum doğmuştur. Zilyet bir yıl geçtikten sonra ancak bir hakka dayanarak dava açabilir.” (Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan ÖZKAYA, Elatmanın Önlenmesi Davaları-3, 3.Baskı, Seçkin Yayınevi, ANKARA 2019, s.132).

TMK. md.3/1 gereğince de kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Eş söylemle herhangi bir konuda bir kimsede iyi niyet aranacak ise, onun iyi niyetli olduğu kural olarak kabul edilir. İşte, yasa gereği iyi niyet aranan hallerde iyi niyetin kural olarak var kabul edilmesine iyi niyet karinesi denilir. Dolayısıyla iyi niyet karinesinden yararlanan kimse, isbat yükünden kurtulmuş olur. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Nihat YAVUZ, Ecrimisil Davaları, 3.Baskı, Yetkin Yayınevi, Ankara 2010, s.64). İyiniyetin ispatı bakımından da iyiniyetin varlığı asıl olduğu için, iddia eden davacının bu karinenin aksini ispat yükü mevcuttur (YHGK T. 16.5.2018 E. 2017/14-2264 K. 2018/110). Medeni Kanunumuzun ve diğer kanunlarımızın hiçbir yerinde “haklı bir sebebe” dayanan kiracının el atmasının önlenmesine ve ecrimisil ödetilmesine ilişkin hiçbir hüküm bulunmamaktadır (YAVUZ, s.350). Dolayısıyla uygulamada davalı, taşınmazı yasadan kaynaklanan bir nedenle kullanıyorsa yani kullanım geçerli bir hukuki haktan kaynaklanıyorsa haksız işgalden söz edilemez. Çünkü bu hallerde kullanan kötü niyetli olarak kabul edilemez (TEKDOĞAN, s.98).

Yargıtay uygulamasında da aynı görüş mevcuttur; Yargıtay 1.HD. T.19.04.2016 E. 2014/16670 K. 2016/4758 sayılı kararında; “…Bilindiği üzere, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davaları taşınmazı kullanan kişi ya da kişiler aleyhine açılır. Nitekim eldeki dava da bu iddia ile açılmıştır. Bu durumda, KİRA İLİŞKİSİNİN VARLIĞININ KANITLANMASI HALİNDE HAKSIZ İŞGALDEN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR. Özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara dair kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni(üstü kapalı) olarak da vücuda getirilebilir. Yeter ki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar. Nitekim bu kural 18.03.1942 tarih 37/6 Sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır.’’ (TEKDOĞAN, s.120-121) (Aynı yönde Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2.3.1981 T. 1122/1130 ;  Yargıtay 1.HD. T.29.11.2017 E. 2015/8951 K. 2017/6856 ; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun T.14.02.2007 E. 2007/1-72 K. 2007/74).

Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.4/f.1-b.c ile, zilyetliğin korunması ile ilgili davalarda sulh mahkemeleri görevli kılınmıştır. Gerek gasp gerek saldırı halinde açılacak davalar için MK.m.984 kısa hak düşürücü süreler kabul etmiştir. Zilyet, gasp ve saldırı fiillerini ve faili öğrenmesinden başlayarak iki ay içinde, gasp ve saldırıdan dolayı dava açmazsa, dava hakkından mahrum olur. Zilyet, gasp veya saldırı fiilini yahut faili daha geç öğrenmiş olsa bile, gasp veya saldırının olduğu günden itibaren bir yıl geçmişse, dava hakkı düşer (MK.m.984). Bir yıllık süre zamanaşımı değil hak düşürücü süredir. Dava hususunda süre koyan MK.m.984 hükmü, gasp ve saldırıdan dolayı açılacak davalar arasında süre açısından fark gözetmemiş, bütün davaları aynı hak düşürücü sürelere tabi tutmuştur. Müdahalenin meni davalarında davacı, “dava konusu taşınmazın maliki olduğunu” ve “mülkiyet hakkına davalı tarafindan müdahalede bulunulduğunu” ispatla yükümlüdür. Bu davalarda davalı ise “davacının malik olmadığını” ya da “davacının mülkiyet hakkına müdahalede bulunmadığını, müdahalesinin sona erdiğini” ispat ederek, davanın reddini sağlayabilir.

Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Benzer Yazılar
default-featured-image
‘Örselenmiş kadın’ hukuk kriteri olsun
default-featured-image
Yargıtay son noktası koydu! Maaş geçiş promosyonu...
i
Ülkenin PKK İle Mücadelesinde Halkın Gaz Bombasından Etkilenmesi Hak İhlalini Oluşturmaz-AYM Kararı
773x435_cmsv2_c889a1f1-98d8-599f-ae50-11fe5d156835-4814412
12 Yıldır Süren Davada Taraf Uzun Yargılamadan Dolayı Tazminat Hak Eder
alkolsatisi
Polis, Gece 22.00'dan Sonra Alkol Satışı Yapıldığına İlişkin Alıcı Kılığında Büfeye Tuzak Kuramaz
ankara-bam-4-123-07-202016-05
Her Ne Kadar Eşi ,Uyuşturucunun Sanığa Ait Olduğunu Söylese de Sanığın Kabulu Etkin Pişmanlık Hükmünü Oluşturur
569ae394-95b6-4415-aff8-89b675fee871b18d927d-177b-4859-ba00-88e448e92846
Koronavirüs Dolayısıyla Kiranın Düşürüldüğüne İlişkin Haberin BAM Kararı
907441-642x340
Yargıtay, Faturanın Sahteliğinde Bu Hususlara Dikkat Ediyor
arabuluculuk-nihai-tutanaginin-sunulmamasi-gerekcesiyle-davanin-reddi_65b78
Arabuluculuk Nihai Tutanağının Sunulmaması Gerekçesiyle Davanın Reddi
aile_konutundaki_serh_nasil_kaldirilir_h11977_2550f
Aile Konutu Şerhinin Terkini İstemi
ziraat-bankasi-halkbank-vakifbank-garanti-bbva--4882707
Bankalara Rekabete Aykırı Davranışlar
752x395-milyonlarca-arac-sahibini-ilgilendiriyor-danistay-acikladi-artik-hacizli-araclar-1560862424685
Hacizli Aracın Tescil Talebi, Noter Satışından Sonra Konulan Hacizler