1-Genel Kurul Kararlarının Geçersizliği
Çok taraflı hukuki işlem niteliğindeki genel kurul kararlarının geçersizliği ileri sürüldüğünde, yaptırım olarak karşımıza üç ihtimal çıkmaktadır. Bunlar ağırlık derecesine göre yokluk, butlan ve iptal halleridir[1]. Yokluk, bir hukuki işlemin hükümsüzlüğüne ilişkin en ağır yaptırımdır[2]. Butlan, kararın içeriğine, yokluk ise kurucu unsurlara ilişkindir[3].
Genel kurul kararları toplantıda hazır bulunsun bulunmasın, olumlu oy versin vermesin tüm pay sahiplerini bağlar. TTK’da genel kurul kararlarının iptali ve butlanı düzenlenmesine rağmen yokluk hali düzenlenmemiş, yokluğa ilişkin hususlar genel hükümlere bırakılmıştır[4].
Her ne kadar TTK’nın 445 ve 451.maddelerinde genel kurul kararlarının geçersizliğine dair yalnızca iptal ve butlan yaptırımları düzenlenmiş olsa da bu durum yokluk yaptırımının genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı şeklinde yorumlanmamalıdır. Nitekim TTK’nın 1/1’inci maddesinin “Türk Ticaret Kanunu … 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz bir parçasıdır” hükmü dikkate alındığında ve TMK’nin derneklere ilişkin 83/2’nci maddesinin “Genel kurul kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır.” Hükmü birlikte değerlendirildiğinde Türk Hukukunda anonim ortaklık genel kurulu kararlarının yokluğu konusunda genel nitelikli bir hukuki dayanağında varlığından söz edilebilir[5]. Aynı husus 6362 sayılı SPK’nın 92/1-b maddesinde geçen yokluk ve butlan davasına ilişkin düzenleme ile birlikte değerlendirildiğinde kanun koyucunun yokluk yaptırımını bilinçli olarak reddetme eğiliminde olmadığı düşünülebilir[6].
Yokluk, Türk bilimsel öğretisinde ve yargı kararlarında kabul gören bir yaptırım türüdür[7]. Yokluk ve butlan ile malul genel kurul kararları, hukuken aynı anlamı yani hükümsüzlüğü ifade etse de yokluk ve butlan arasındaki farklılık, sonuçları değil, sebepleri bakımındandır[8]. Bu iki geçersizlik hali arasında, baştan beri hukuki sonuç doğurmamaları, bunları ileri sürebilen kişi çevresi ve hakimin resen dikkate alması gibi birçok ortan nokta mevcuttur[9]
Bilindiği üzere kurucu unsuru eksik bir hukuki işlem, varlık kazanamaz, yoktur[10]. Bütün hukuki işlemlerde ortak kurucu unsur ise, irade beyanıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “İrade Açıklaması” başlıklı 1’inci maddesinde de sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı, irade açıklamasının açık veya örtülü olabileceği hükme bağlanmıştır. Doktrinde de yokluk kavramının, sözleşmenin kurulmasıyla ilgili olduğu, kurucu unsurları içermeyen bir sözleşmenin kurulamayacağı, meydana gelmemiş sayılacağı belirtilmektedir[11].
Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir[12].
Anonim şirketin bir organı olan genel kurulun karar alması, hukuki işlem[13] olup ortakların oy vermesiyle birlikte oluşur[14]. Burada kararın bizzat kendisi hukuki işlem niteliğine sahip olup, ortakların oy vermesi irade beyanı niteliğindedir[15]. Genel kurul kararları, kural olarak iç ilişkide, istisnaen de dış ilişkide hukuki sonuç sağlama amacına yönelik olan ortaklık iradesi olup toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın olumsuz ya da çekimser oy verenleri de bağlar[16].
Genel kurul kararlarının geçerliliği ise iki zorunlu unsura bağlıdır. İlki genel kurul niteliğinde bir kurulun var olması[17], diğeri ise kurulu oluşturan pay sahiplerinin kararıdır[18]. Bu durumda genel kurul kararında “çifte unsur” ilkesi geçerlidir[19]Hukuki işlemlerin tartışmasız kurucu unsuru olan irade beyanının genel kuruldaki karşılığını, öneriye kanun ya da esas sözleşmede belirtilen sayıda olumlu oy verilmesi hali oluşturmaktadır[20]. Yokluk yaptırımı açısından bu irade beyanında kanuni nisap ile esas sözleşmede ağırlaştırılmış nisap arasında bir fark yoktur[21]. Doktrinde hukuki işlem niteliğine haiz genel kurul kararlarında neyin ya da nelerin kurucu unsur sayılacağı tartışmalı[22] olsa da yokluk yaptırımı bir hukuki işlemin kurucu unsurlarıyla ilgili olduğundan genel kurul kararının yaptırımı, kararın içeriği değil kararın meydana gelişiyle ilgilidir[23]. Genel bir ölçü verilecek olursa, şekil ve usul açısından emredici hükümlere aykırılık yokluk halini oluşturur[24]. Yani yoklukta kurucu irade eksikliği vardır ve bu yüzden işlem hiç doğmamıştır[25].
Bu kapsamda genel kurul toplantısına katılanlar pay sahibi değilse[26], pay sahipleri TTK’nın genel kurulun toplanması için öngördüğü şekil ve usulde toplanmamışsa bir genel kurul kararının varlığından söz edilemez, yokluk yaptırımına tabi bir karar ortaya çıkar. Örnek olarak; yetkililerce bir davet yapılmamış olması[27], yani yönetim kurulu (m.410), görevleriyle ilgili konularda tasfiye memurları (m.410/1), bazı hallerde mahkemenin izniyle tek bir pay sahibi (m.410/2), azlığın istemi üzerine mahkemece atanan kayyım (m.412) vs. dışındaki kişi veya kişilerce yapılan genel kurul çağrısı üzerine yapılan toplantıda alınan kararlar[28], bazı pay sahiplerinin kendiliğinden toplanmış olması, bakanlık temsilcisinin toplantıya katılmamış[29] ya da toplantı tutanağını imzalamamış olması, toplantı ve karar nisaplarına uyulmamış[30] olması, çağrısız genel kurul dışında çağrı yapılmadan genel kurulun toplanarak karar alması[31], çağrısız genel kurulda tüm pay sahiplerinin hazır olmaması (tüm gündem maddeleri karara bağlanıncaya kadar oybirliği koşulunun devam etmesi gerekir)[32] halinde alınan kararlar yoklukla maluldür[33]. Yine toplantı yapılmadan elden dolaştırma yolu[34] (sirküler tipi)[35] veya mektupla[36] veya “e-posta”[37] yoluyla karar alınmışsa, anonim şirketin TTK’nın 379’uncu maddesi kapsamında kendi pay senetlerine bağlı oylarla karar alınmışsa[38], karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilmişse[39], toplantı tutanağı düzenlenmemişse[40] alınan karar yokluk yaptırımına tabidir. Yine yönetim kurulu kararları ile limited şirket genel kurul kararları için öngörülen “öneriye yazılı onay alınmak yoluyla karar alınması” (m.390/4 ve 617/4) ya da limited şirket sözleşmesinde açıkça düzenlemek koşuluyla uygulanabilecek yazılı oy verme (m.618/1, son c.) usullerinde olduğu gibi kanunda öngörülmeyen bir usulde alınan kararlar da yokluk yaptırımına tabidir[41]. Çağrısız genel kurul hariç, çağrı yapılmaksızın toplanan genel kurulda alınan kararlar da yoklukla maluldür[42]. Görünürde genel kurul çağrısı varmış gibi görünse de çağrı yapılmamasına denk gelecek ağırlıkta hukuka aykırılıkları barındıran durumlarda da yokluk yaptırımı devreye girer[43]. Buna örnek olarak çağrıya yönelik genel kurul tarihinden sadece bir gün önce genel kurul çağrısının Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmesi, genel kurul tarihi öncesi pay sahibine taahhütlü mektup dahil hiçbir yazı gönderilmemesi[44] ve esas sözleşmede öngörülen başka bir mecrada ilan yapılmaması gösterilebilir[45]. Yine genel kurul çağrısında hangi şirketin genel kurulu için çağrı yapıldığının anlaşılmadığı, toplantı tarihi ya da saatini içermeyen, hiçbir gündemi bulunmayan çağrı[46] üzerine yapılan genel kurulda alınan kararlar da yoklukla maluldür[47].
Özetle şekil ve usul açısından emredici hükümlere aykırılık yokluk halini alır. Yargıtay da bir kararında genel kurul tutanağının toplantı tarihinden sonra düzenlenmesi halinde genel kurul tutanağının yok hükmünde sayılacağına karar vermiştir[48]. Yargıtay bir başka kararında anonim şirket genel kurulunun toplantı ve karar yetersayısına uyulmaması halinde alınan kararın yoklukla malul olduğuna karar vermiştir[49]. Yine Yargıtay’ın şirkete ait tek taşınmazın genel kurul kararı olmadan yönetim kurulu kararı ile satılması halinde bu satışın geçersiz olduğuna ve bu geçersizliğin herkes tarafından dava konusu yapılabileceğine dair kararı da mevcuttur[50].
Bir genel kurul kararının yokluğu başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının olmadığını ifade eder[51]. Bir genel kurul kararının kurucu unsurlarının mevcut olmaması genel kurul kararının yokluğunu, eski deyimle “keenlemyekun” yani mutlak butlanla malul olduğunu gösterir[52]. Mutlak butlanla batıl kararların baştan itibaren hükümsüz olduğuna dair Yargıtay da aynı görüştedir[53].
Yokluk halinde alınan kararlar hiçbir hüküm ve sonuç doğurmaz. Yokluğun tespiti halinde iptal davası değil yokluğun tespiti davası açılır ve bu dava herhangi bir süreye tabi değildir. Açılacak davada herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü süre uygulanmaz[54]. Ancak karardaki sakatlığı öğrenmesine rağmen uzun bir süre suskun kalıp dava açmayan ilgililerin TMK.md.2 uyarınca dava haklarının düştüğü kabul edilmelidir[55].
Yok hükmündeki genel kurul kararları yönetim kurulu tarafından icra edilemeyeceği gibi ticaret siciline tescil ve ilan da edilemez[56]. Her nasılsa sicile tescil ve ilan edilse dahi, tescil yok hükmündeki kararı ihya etmez, diğer bir deyişle tescil yok sayılan genel kurul kararına hukuki geçerlilik kazandırmaz[57]
Hukuk sistemimizde yokluk konusuna direkt değinen iki düzenleme mevcuttur. Bunlardan ilki derneklerde genel kurul kararlarının iptaline ilişkin TMK’nın 83/3 hükmüdür. Diğeri ise ihraççıların hukuka aykırı işlemleri ile sermayeyi veya malvarlığını azaltıcı işlemlerinde uygulanacak tedbirlere ilişkin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 92/1-b hükmüdür. TMK’nın 83/3 hükmü incelendiğinde genel kurul kararlarının yok veya butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır şeklindeki ifade ile yetinildiği görülmektedir. Ancak TTK’nın 1’inci maddesinin TTK’nın TMK’nın ayrılmaz bir parçası olduğu hükmü dikkate alındığında bu düzenlemenin şirketler hukuku konusunda genel bir dayanak oluşturduğu düşünülebilir[58].
Bir genel kurul kararının yokluğundan söz edilebilmesi için genel kurulu oluşturan, eş söylemle kararı şeklen meydana getiren emredici kurallara aykırılığın bulunması gerekir. Bu kurallar hem genel kurul kararlarının kurucu unsurlarıyla hem de kararların meydana gelişiyle ilgili olmasından ötürü kurucu-şekli nitelikteki emredici hükümler olarak isimlendirilmektedir[59]. Bu kapsamda kurucu-şekli emredici nitelikteki kararlara aykırılık yokluk yaptırımına tabidir.
Özetle genel kurul kararının yokluğunu hukuki yararı bulunan herkes ileri sürebilir. Bu dava bir tespit davası[60] niteliği taşımakta olup zamanaşımı ya da hak düşürücü[61]süreye bağlı olmaksızın her zaman[62] açılabilir[63]. Yokluğun tespiti halinde mahkeme kararı, iptal kararının aksine yenilik doğurucu değil açıklayıcı[64] niteliktedir. Yokluk hali niteliği gereği defi değil itiraz olduğu için hakim tarafından re’sen dikkate alınır[65]. Yokluğun tespitine dair karar herkesi bağlar ancak davanın reddi kararı yalnızca davacıyı bağlar[66].
[1] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.1.
[2] ERGÜN, Mevci: Anonim Şirketler Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2021, s.608.
[3] ERGÜN, s.608.
[4] AYHAN (ÇAĞLAR/ÖZDAMAR), s.365; PULAŞLI, s.1011; (Aynı yönde BOZKURT, Tamer: Şirketler Hukuku, Legem Yayıncılık, 12. Baskı, Ankara 2021, s.368).
[5] MOROĞLU, s.37.
[6] MOROĞLU, s.38.
[7] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.1
[8] PULAŞLI, s.1015.
[9] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), Şirketler Hukuku Dersleri, Dora Yayınevi, 7.Baskı, Ocak 2021, s.249.
[10] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.4.
[11] EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 14.Baskı, Ankara 2012, s.331.
[12] YHGK T. 2.4.2014 E. 2013/11-1048 K. 2014/430 (Kazancı İçtihat Bankası).
[13] PULAŞLI, s.1011; BOZKURT, Tamer: Şirketler Hukuku, Legem Yayıncılık, 12. Baskı, Ankara 2021, s.368.
[14] ŞENER, s.530.
[15] ŞENER, s.530.
[16] PULAŞLI, s.1011; 6102 s.TTK.’nın “Kararların etkisi” başlıklı 423/1’inci maddesi; “Genel kurul tarafından verilen kararlar toplantıda hazır bulunmayan veya olumsuz oy veren pay sahipleri hakkında da geçerlidir.”
[17] MOROĞLU, 77.
[18] ŞENER, s.365; PULAŞLI, s.1012; BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[19] PULAŞLI, s.1012.
[20] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.10.
[21] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.10.
[22] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.4.
[23] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.4.
[24] AYHAN (ÇAĞLAR/ÖZDAMAR), s.366).
[25] BOZKURT, s.368.
[26] BOZKURT, s.369.
[27] AYHAN (ÇAĞLAR/ÖZDAMAR), s.365; PULAŞLI, s.1014; BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250;
[28] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.7-8. (Aynı yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin T. 29.5.2003 E. 2003/242 K. 2003/5649 sayılı kararına göre; “…TTK.nun 367 nci maddesi hükmünce anonim şirket sermayesinin en az onda biri değerinde paylara sahip ortak veya ortaklarınca bir önceki maddede öngörülen biçimde gerektirici nedenleri bildiren yazılı istemleri yönetim kurulu ve 355 nci madde uyarınca denetçiler tarafından dikkate alınmaz, yani genel kurul olağanüstü toplantıya çağrılmaz veya istenilen bir husus genel kurul gündemine eklenmezse şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinden anılan konularda yetkili kılınma istemiyle dava açılabilir. Mahkemece genel kurulu toplantıya çağırma veya genel kurul gündemine istenilen hususu eklemeye izin ve yetki kararının kesinleşmesinden sonra değinilen izin ve yetki varlık ve geçerlilik kazanabilir. Aksi takdirde, sonradan bu izin ve yetkinin kalkmasıyla bu doğrultuda yapılan genel kurul toplantısı ve toplantıda alınan kararlar hukuken varlık kazanamaz. Davalı şirket ortaklarından dava dışı, … H.’ın hasımsız açtığı dava sonucu verilen 24.10.2000 tarihli kararla olağanüstü genel kurula çağrı ile yetkilendirilmiş, bu yetkiye dayalı çağrı üzerine 8.1.2001 tarihinde genel kurul toplanarak kararlar almış ise de, Dairemizin bozması sonrasında anılan dava reddedilmiş ve bu red kararı kesinleşmiş olmakla artık geçerli bir genel kurulu toplantıya çağrı yetkisinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu durumda, ortadan kalkan yetki ve izin kararı üzerine yapılan genel kurul toplantısı ve toplantıda alınan kararlar hukuki varlık kazanmamış olduğundan, davanın kabulü yerine yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
[29] ŞENER, s.531; PULAŞLI, s.1013; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.10. (Aynı yönde AYHAN (ÇAĞLAR/ÖZDAMAR), s.365 ; ÇEBİ, s.153; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun T. 2.4.2014 E. 2013/11-1048 K. 2014/430; “…Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem ( karar ) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.” (Kazancı İçtihat Bankası).
[30] AYHAN (ÇAĞLAR/ÖZDAMAR), s.365, PULAŞLI, s.1013; ÇEBİ, s.152
[31] BOZKURT, s.369.
[32] BOZKURT, s.369; ÇEBİ, s.153.
[33] ŞENER, s.365.
[34] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[35] ÇEBİ, Hakan: Şirketler Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2020, s.153.
[36] MOROĞLU, s.78; BOZKURT, s.369.
[37] PULAŞLI, s.1012.
[38] PULAŞLI, s.385.
[39] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250; YHGK T. 2.4.2014 E. 2013/11-1048 K. 2014/430 sayılı kararında; “…Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getiri. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem ( karar ) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır. Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konu-sudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır ( Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 ). Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda bir işlemin batıl hale gelmesine örnek olarak 392. madde hükmü verilebilir. Anılan yasa hükmünde, sermaye artırım koşullarına uyulmamasının kararı batıl hale getireceği düzenlenmiş olup, ikinci fıkra aynen; “Esas sermayenin artırılması yukarıki hükümlere göre icra edilmemiş ise bu husustaki muameleler batıl ve bundan dolayı da idare meclisi azalariyle murakıplar; şirkete, münferit ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı müteselsilen mesuldürler.” şeklindedir. Bunun yanı sıra, toplantı ve karar nisabının bulunmaması da ( 6762 Sayılı TTK m. 378 ) butlan sebeplerine örnek olarak verilebilir. İptal edilebilir kararlarda ise; genel kurul kararının geçersizlik halini oluşturan nedenin, işlemin, baştan itibaren geçersiz olması sonucunu doğuracak nitelikte olmaması hali söz konusudur. Örneğin; anonim şirket ortaklar genel kurulunda oyunu kullanmasına haksız yere izin verilmediği, çağrının usulsüz yapıldığı, gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediği, toplantıya ve karara yetkili olmayan kimselerin iştirak ettikleri iddiasında olan ortaklar, yasa, ana sözleşme ve afaki iyi niyet kurallarına aykırılık hallerini ileri sürerek, kararların iptallerini mülga 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi uyarınca isteme hakları bulunmaktadır. Eş söyleyişle; mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve mahkemece, re’sen üzerinde durulması da gerekir. 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerinin koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar. Yokluk ve butlan hallerinin re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
[40] TÜRK, s.55.
[41] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.9.
[42] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.9.
[43] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.9. (Aynı yöndeYargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 29.12.1998 E. 1998/7636 K. 1998/7820 sayılı kararında; “…Davacı, davalı anonim şirketin hiç çağrı yapmadan, sanki tüm ortaklar katılmışçasına genel kurulun toplandığını, genel kurula kendisinin de pay sahibi olarak katılma hakkı olmasına rağmen, çağrılmaması sebebiyle katılmadan toplantı yapıldığını iddia etmiştir. Anonim şirketlerde genel kurulun toplantıya ne şekilde ve hangi merasime tabi olarak çağrı yapılacağı TTK.nun 368. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu madde hükmüne göre, usulüne uygun bir çağrının kabul edilebilmesi için asgari iki şartın gerçekleşmesi gerekir. Bunlar, toplantıya davetin TTK.nun 37. maddesinde anılan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilmesi, ayrıca bütün nama yazılı pay sahipleri ve varsa şirkete önceden hamile yazılı pay senetlerini ibraz ederek ikametgahlarını bildiren diğer ortaklara, taahhütlü mektupla bildirme koşullarıdır. Davete ilişkin hükümlerle güdülen asıl amaç, bütün pay sahiplerinin genel kurul toplantısına katılabilmesini sağlamaktır. TTK.nun 368. maddesinin istisnası aynı Yasa’nın 370. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, şayet bütün pay sahipleri veya temsilcileri, aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde genel kurul toplantılarına dair olan diğer hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrı hakkındaki merasime riayet etmeksizin de genel kurul olarak toplanabilir. Diğer bir anlatımla, anılan yasa hükmünden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu çağrısız bir genel kurulun var sayılmasını, bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin hazır bulunmaları ve pay sahiplerinin bu toplantı şekline itiraz etmemiş bulunmaları şartlarının gerçekleşmesi durumunda kabul etmektedir. Tek bir payın sahibi veya temsilcisi hazır bulunmaz veya toplantıyı terk ederse ya da katılıp toplantı şekline itiraz ederse, bir genel kuruldan bahsedilemez. Doktrine göre de, toplantıya katılmayan veya itirazı olan pay sahibinin genel kurulun gidişini etkileyebilecek durumda olup olmaması da durumu değiştirmez ( Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, TTK.nuna göre Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, Ankara 1993 Bası. s.76 ). O halde, TTK.nun 370. maddesinde öngörülen iki şart gerçekleşmeden yapılan genel kurul hukuken yoktur ve alınan kararlar da yoklukla malüldür.Yukarıdaki açıklamaların ışığında dava konusu olaya dönülecek olursa; davacı, iptalini istediği genel kurul tarihlerinde pay sahibi olduğunu ve kendisinin çağrılmadığı ve katılmadığı genel kurul toplantılarına katılmış gibi gösterilerek gerçeğe aykırı tutanak düzenlendiğini iddia ettiğine göre, mahkemece davacının bu iddiaları üzerinde durularak iptali istenen genel kurul tarihlerinde davacının pay sahibi olup olmadığı, genel kurul tutanaklarının gerçeğe aykırı olarak tutulup tutulmadığı, kısaca TTK.nun 370. maddesinde öngörülen her iki şartın da yerine getirilip getirilmediği araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 26.2.2001 E. 2000/10968 K. 2001/1616 sayılı kararında; “…Dava, davalı anonim şirketin 28.12.1999 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkindir. TTK.nun 370. maddesindeki düzenlemeye göre anonim şirketlerde bütün pay sahipleri veya temsilcileri, aralarında biri itirazda bulunmadığı takdirde genel kurul toplantılarına dair olan diğer hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrı hakkındaki merasime riayet etmeksizin de genel kurul olarak toplanabilir. Diğer bir anlatımla, anılan yasa hükmünden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu çağrısız bir genel kurulun var sayılmasını, bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin hazır bulunmaları ve pay sahiplerinin bu toplantı şekline itiraz etmemiş bulunmaları şartlarının gerçekleşmesi durumunda kabul etmektedir. Tek bir payın sahibi veya temsilcisi bulunmaz veya toplantıyı terk ederse, ya da katılıp toplantı şekline itiraz ederse, bir genel kurulun gidişini etkileyebilecek durumda olup olmaması da dururnu değiştirmez ( Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, TTK.nuna göre Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, Ankara, 1993 Bası,s. 76). 0 halde TTK.nun 370. maddesinde öngörülen iki şart gerçekleşmeden yapılan genel kurul hukuken yoktur ve alınan karar da yoklukla malüldür. Yukarıda açıklamaların ışığında dava konusu olaya dönülecek olursa, genel kurulda değiştirilmesine karar verilen anasözleşmenin 6. maddesinde “şirket sermayesinin 2.000 adet nama yazılı hisseye bölündüğü ve şirketin altı ortağı bulunduğu, diğer üç ortak yanında davacı Ahmet’in 85 dava dışı A…Taşımacılık Turizm ve Tic. A.Ş.nin 169, Bilgehan’ın 30 hisse ile ortaklar arasında bulunduğu yazılıdır. Genel kurul tutanağında, toplantının TTK.nun 370. maddesi uyarınca davet hakkında merasime riayet etmeksizin toplanıldığı ve 1586 hissenin temsil edildiği açıklanmıştır. Tutanaktan, yukarıda isimleri yazılı ortakların asaleten veya vekaleten temsil edilmedikleri anlaşılmaktadır. Mahkemece, dava konusu genel kurul toplantısında TTK.nun 370. maddesinde öngörülen iki şartın da yerine getirilip getirilmediği araştırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin T. 9.6.2003 E. 2003/641 K. 2003/6044 Sayılı Kararında; “…Mahkemece, Bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, yoklukla malul olduğu iddia edilen 22.07.1999 tarihli genel kurul toplantısına davacının ( 1 ) pay ile katıldığının hazirun cetveli ve genel kurul tutanağında belirtildiği ve bu payın genel kurul toplantısından sonra davacı tarafından devredildiğine ilişkin kanıt bulunmadığı, TTK.nun 370. maddesindeki şartların gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için davacının toplantıda hazır olması gerektiği, oysa davacıya izafe edilen hazirun cetvelindeki imzanın davacının eli ürünü olmadığı, TTK.nun 370. maddesinde yazılı şartlar yerine getirilmeden yapılan genel kurulun yoklukla malul olduğu, bir kısım pay devirlerinin sahte olduğu iddiasıyla ilgili ise payı devralan kişilere karşı dava açılması gerektiği sonucuna varılarak, davalı şirketin 22.07.1999 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yoklukla malul olması nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun T. 4.5.2011 E. 2011/1-8 K. 2011/263 sayılı kararında; “…Anonim şirketlerde genel kurulun toplantıya ne şekilde ve hangi merasime tabi olarak çağrı yapılacağı 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 368. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Emredici nitelikte olan bu madde hükmüne göre, usulüne uygun bir çağrının kabul edilebilmesi için, toplantıya davetin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmesi gerekir. Zira, yönetim kurulunca toplantıya katılması arzu edilmeyen ve genel kurulun seyrini etkileyebilecek bir kısım ortaklara çağrı yapılmadan toplanan genel kurulda alınan kararların hukuki himaye görmesinin kabulü olanaksızdır. Ancak; bu eksikliğe rağmen, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 370. maddesi gereğince bütün payların sahipleri veya temsilcileri toplantıya iştirak etmiş iseler, bu şekilde yapılan çağrı üzerine toplanan genel kurulun yasaya uygun olarak yapıldığı ve alınan kararların geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bir başka ifadeyle, kanunda aranan usulüne uygun ilan koşulu yerine getirilmediği bir durumda, 370. madde uyarınca bütün paydaşların veya temsilcilerinin genel kurula katılımının da gerçekleşmemesi halinde, genel kurulda alınan bütün kararlar hükümsüz ve geçersizdir, yoklukla maluldür. Somut olayda, davacı Şirkete ait 13.3.1999 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına davet ilanının yapılmadığı, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğü’nün 23.4.2004 tarihli cevabi yazısından açıkça anlaşılmakla, 368. madde kapsamında kanuna uygun bir genel kurul toplantısından söz edilmesi olanaksızdır. Diğer yönüyle, 370. madde kapsamında; ilana ilişkin geçersizliğin ortadan kalkması ve genel kurul ile bu toplantıda alınan kararların geçerli kabul edilebilmesi için, az yukarda da açıklandığı üzere, tüm paydaşların ya da temsilcilerinin toplantıya iştiraki zorunludur. Halbuki somut olayda, davacı Şirketin 13.3.1999 tarihli olağan genel kurul hazırun cetvelinde tüm pay sahiplerinin asaleten ve vekaleten genel kurulu oluşturduğu belirtilmiş ise de; toplantıda bizzat yer almayan paydaş K. H.’nu temsilen toplantıya Ş. S. T. ‘in katılmasına ilişkin temsil belgesindeki imzanın K. H. eli ürünü olmadığı, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 7.12.2005 tarihli raporuyla belirlenmiştir. Şu durumda, Şirket ortaklarından K. H.’nun geçerli bir temsil belgesiyle katılımı sağlanmadan yapılan 13.3.1999 tarihli genel kurul toplantısında, 370. maddede öngörülen “bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin hazır olması” koşulu gerçekleşmediğinden; anılan genel kurul toplantısı ve bu genel kurulda alınan tüm kararlar baştan beri hiç doğmamıştır, yoklukla maluldür. Dolayısıyla, 13.3.1999 tarihli genel kurulda ortaklar B. H.,K. H. ve A.T. G.’ün yönetim kuruluna seçimi ile Şirkete ait davaya konu taşınmazın satışı için yönetim kurulunun yetkili kılınmasına ilişkin olarak alınan kararlar da yoklukla maluldür. Böyle olunca, hukuki anlamda mevcut olmayan yönetim kurulunca bir gün sonraki 14.3.1999 tarihli kararla ortaklar B. H.ve A.T. G.’ün taşınmaz satışını içerir şekilde müştereken yetkili kılınmaları da, yoklukla malul olan genel kurul toplantısına ve alınan kararlara geçerlilik kazandırmaz. Öte yandan, davacı şirketin 22.7.2000 ve 30.8.2000 tarihli genel kurul toplantılarında, salt bilanço ve gelir gider tablosu onaylanmış olup, 13.3.1999 tarihli genel kurulda yapılan işlemin ibra edildiğine dair açıkça alınmış bir karar bulunmadığı gibi; sonradan verilmiş böyle bir muvafakatin varlığı söz konusu olsa dahi, baştan beri hiç doğmamış olan ve yoklukla malul bulunan 13.3.1999 tarihli genel kurul toplantısında yapılan işlemleri geçerli hale getirmeyeceği her türlü duraksamadan uzaktır. Öyle ki, temyiz kudreti bulunmayan kişiler tarafından yapılan ve butlanla hükümsüz olan işlemlere kanuni temsilcisinin izni veya muvafakati sıhhat kazandırmadığına göre; bundan da ileri, hiç doğmamış olan yoklukla malul genel kurul kararına sonradan verilen muvafakatle sıhhat kazandırılması olanağı bulunmamaktadır. Bundan ayrı, sahtecilikle gerçekleştirilen ve yok hükmünde bulunan genel kurul işlemine karşı açılacak olan davaların zaman aşımı ve hak düşürücü süreye tabi bulunmadığı, söz konusu işlemle ilgili olarak açılmış bulunan diğer bir davada, yok hükmünde bulunan genel kurul işleminin iptali hususunda süre verilip bu hususunda çözümlenebileceği göz önüne alındığında; direnme kararında belirtilen, süresi içinde genel kurul kararının iptali istemiyle dava açılmamış olması sonuca etkili değildir.” (Kazancı İçtihat Bankası).
[44] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[45] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.9.
[46] BOZKURT, s.369; Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul Ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik “İlanın içeriği” Madde 11; “(1) Genel kurulun toplantıya çağrılmasına ilişkin ilanlarda ve pay sahiplerine gönderilecek mektuplarda; a) Toplantı günü ve saati, b) Toplantı yeri, c) Gündem, ç) Gündemde esas sözleşme değişikliği var ise değişen maddenin/maddelerin eski ve yeni şekilleri, d) Çağrının kimin tarafından yapıldığı, e) İlk toplantının herhangi bir nedenle ertelenmesi üzerine genel kurul yeniden toplantıya çağrılıyor ise, erteleme sebebi ile yapılacak toplantıda yeterli olan toplantı nisabı, f) Olağan toplantı ilanlarında; finansal tabloların, konsolide finansal tabloların, yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun, denetleme raporunun ve yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisinin şirket merkez ve şube adresleri belirtilmek suretiyle anılan adreslerde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğu, g) (Mülga:RG-29/5/2021-31495) belirtilir. (2) Yapılacak ilanda, genel kurul toplantısında kendisini vekil vasıtasıyla temsil ettirecekler için vekâletname örneklerine de yer verilir.” (https://www.mevzuat.gov.tr)
[47] KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT), s.9.
[48] Y.11.HD. 11.10.2013 T., E.893, K.18192 (ERİŞ, s.2659).
[49] Y.11.HD. 5.12.2007 T., E.12043, K.15351 (ERİŞ, s.2682).
[50] Y.11.HD. 9.1.2014 T., E.2013/16728, K.2014/329. (ALTAŞ, s.193).
[51] PULAŞLI, s.385.
[52] PULAŞLI, s.385.
[53] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.2014 T. E.2013/11-1048, K.2014/430 sayılı kararında; “…Mutlak butlanla batıl kararlar, baştan itibaren hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve mahkemece re’sen üzerinde durulması da gerekir.” (ALTAŞ, s.193).
[54] PULAŞLI, s.386.
[55] POROY (TEKİNALP/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku, Vedat Kitapçılık, 13.Baskı, İstanbul 2014, s.530.
[56] ŞENER, s.531; BOZKURT, s.370; PULAŞLI, s.1014.
[57] PULAŞLI, s.1014; BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.251.
[58] TÜRK, s.51.
[59] TÜRK, s.52.
[60] PULAŞLI, s.1014; Y.11.HD. 11.01.2018 T. 2016/6071 E. 2018/221 K. sayılı kararında; “…6102 sayılı TTK’nın 436.maddesinde düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olup, bu şekilde yöneticilerin ibrasına ilişkin olarak alınan karar, karar nisabı bulunmadığından yoklukla maluldür. Bu itibarla, yok hükmünde olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararlara karşı ortaklar muhalefet şerhi koymamış olsalar bile bu kararlara karşı dava açabilirler. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yok hükmünde olduğundan yokluğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile dava konusu genel kurulda 6 numaralı madde ile alınan karara yönelik talebin de reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (ERGÜN, s.609); BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.251;
[61] PULAŞLI, s.1014.
[62] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[63] ŞENER, s.531; BOZKURT, s.370; Y.11.HD. 17.3.2014 T., E.2013/16032, K.2014/5097 sayılı kararında; “…Mahkemece 3 aylık hak düşürücü sürede dava açılmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Ancak, mahkemece genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olup olmadığı hususu incelenmemiştir. Oysa, karar nisabı olmadığı takdirde alınan genel kurul kararların süreye bağlı olmaksızın her zaman yokluğunun tespiti istenebilir.” (ALTAŞ, s.193); Y.11.HD.24.9.1994 T. E.5419 K.5826 (PULAŞLI, s.1015).
[64] BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[65] PULAŞLI, s.1014; ŞENER, s.531.BOZKURT,s.370; BİLGİLİ (DEMİRKAPI), s.250.
[66] MOROĞLU, s.154.