Limited ortaklıkların feshi istemiyle ortaklar tarafından açılan davalarda şirketin feshi ancak Türk Ticaret Kanunu’nun 636/3. maddesinde yer alan kriterlerin ortaklar arasında yaşanan somut olaylarda gerçekleşmesi ve davacı tarafından ispatlanabilmesi halinde mümkün görülmektedir. Anılan kanun maddesindeki şartlar genel-geçer soyut beyanlarla değil, somut deliller ile ispat olunması gereken hususlardır.
Davacı ortağın var olduğunu iddia ettiği sebepleri somut olarak kanıtlama ve bunlara kendisinin sebep olmadığını ortaya koyma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu genel kural TMK.md.6’dan ileri gelmektedir. Nitekim iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf, iddiasını ispatla yükümlüdür.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 27.10.2009 tarihli kararında haklı nedenlerin varlığının ve bunlara kendisinin neden olmadığının somut olarak davacı tarafça kanıtlanması gerektiğini vurgulamıştır. Daire konuya ilişkin 12.02.2001 tarihli kararında da limited ortaklığın haklı nedenlerle feshinin istenebilmesi için haklı nedenlerin gösterilmesi ve bu nedenlerin soyut olarak değil, somut biçimde kanıtlanması gerektiğini ifade etmiştir.
Limited ortaklıkların devamında ortaklığın ve diğer ortakların menfaati olduğu gibi, şirket alacaklılarının, ortaklığa bir iş akdine bağlı olarak çalışanların, ortaklık ile ticari ilişki içerisinde bulunanların ve kamunun da menfaati vardır. Nitekim şirket çalışanlarının şirketin devamındaki menfaati, ortaklık işletmesinin verimli şekilde uzun süre faaliyetlerini devam ettirmesi, bu sayede ortaklıktan alacakları ücretle kendilerinin ve ailelerinin geçimini sağlayabilmek şeklindedir. Ortaklığın varlığını devam ettirmesinde kamunun menfaati ise ülke ekonomisinin gelişimi ve buna bağlı olarak istihdamın sağlanması şeklindedir.
TTK’da ifadesini bulan küçük sermaye birikimlerini malî, ticarî ve sanayi kuruluşlar durumunda toplayan limited şirketler, halihazırda önemli iktisadî ve sosyal müesseseler arasında yer almışlardır. Pay sahiplerine, şirket çalışanlarına, şirket alacaklılarına ve topluma ait birbirinden farklı menfaat gruplarını bünyesinde barındıran limited şirketler, tüzelkişi olmanın verdiği olanaklardan da yararlanarak, önemli girişimler gerçekleştirmişler ve ülkemizin kalkınmasında yararlı olmuşlardır. Doktrinde, ortaklar arasındaki uyuşmazlıklarda fesih talep hakkının son çare olduğunu ifade edilmektedir. Nitekim limited ortaklıklarda esas olan şirketin devamlılığı ve karlılığıdır. Bu kapsamda davacı ortağın asıl gayesi şirket ile arasındaki ortaklık bağından kurtulmak ise ortaklıktan çıkma istemi yerine doğrudan fesih yoluna başvurması hukuka, hakkaniyete ve iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil eder. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 20.06.2002 tarihli kararında limited ortaklıktan çıkma hakkı olanın, bu hakkı kullanmayarak ortaklığın feshini istemesinin iyiniyetle bağdaşmayacağı vurgulanmıştır. Yine daire 10.11.1989 tarihli kararında muhik sebeplere dayanarak ortaklığın feshi talebinde bulunan ortağın hukukun genel ilkeleri uyarınca iyiniyet kuralları içerisinde hareket etmekle yükümlü olduğunu ifade etmiştir.
Bu kapsamda limited ortaklıkların haklı sebeple feshi ya da ortaklıktan çıkma istemiyle açılan bir davada, davacı ortağın haklı sebebin gerçekleşmesi bakımından ya hiç kusurunun bulunmaması ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir. Ortaklar arasında meydana gelen ve güveni sarsan olayların davacı ortağın eylemlerinden kaynaklanması halinde, kusurlu ortağın şirketin feshini ya da ortaklıktan çıkmayı istemesi olanaklı değildir. TTK m. 636/3 hükmü uyarınca, limited şirketin haklı sebeple feshini isteyen tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerektiğinden, fesih talebine bağlı çıkarma kararında da çıkarılan tarafın kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekir.
Haklı sebep teşkil eden duruma davacının kendi kusuru ile sebep olması halinde ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi de olanaklı değildir. Aksi durum, kişinin kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edememesi ilkesine aykırı düşer. Bilindiği üzere 6100 s. HMK’nın “Yargılamaya Hakim Olan İlkeler” başlıklı ikinci bölümünün “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlıklı 29. maddesinde “1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yine 4721 s. TMK’nın “dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu kapsamda kusurlu ortak, TMK.md.2’de yer alan dürüstlük kuralına ve bu kuralın hukuk usulündeki yansıması olan dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğüne aykırı hareket ederek kendi kusurlu davranışlarına dayanıp bir de şirketin feshini ya da ortaklıktan çıkarılmasını talep edemez.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 13.06.2016 kararında ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona ermesine kusuruyla sebebiyet veren ortağın kendi kusuruna dayanarak fesih ve tasfiyeyi istemesinin ilke olarak kabul edilemeyeceği, zira hiç kimse kendi kusurlu davranışlarından kendisi lehine sonuç çıkartamayacağı, aksi düşüncenin kabulünün kusurlu ortağın kendi kusurundan fayda sağlaması, kusurunun ödüllendirilmesi anlamına geleceği belirtilmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi konuya ilişkin 29.09.2005 tarihli bir başka kararında davacı ortağın haklı nedenlerin ortaya çıkmasında kusuru olmaması gerekmekle birlikte yaşanan olaylara davacı ortağın kendisinin eylem ve işlemlerinin katkısının da bulunmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Doktrinde de Yargıtay uygulamasına benzer şekilde limited ortaklıklarda ortakların ancak haklı sebebin varlığı halinde mahkemeden ortaklığın feshini isteyebileceği, diğer bir anlatımla limited ortaklığın feshine ilişkin böyle bir davanın açılabilmesi için temel şartın, haklı sebebin varlığı olduğu, haklı sebep gerçekleşmedikçe böyle bir fesih davası açılabilmesi ve sonuç alınabilmesi olanak bulunmadığı belirtilmektedir. Yine doktrinde bir başka görüşe göre davacı ortağın kusurlu olmasının, davanın dayanaksız kalmasına neden olacağı, ortaklar arasında meydana gelen ve güveni sarsan durumların davacı ortağın eylemlerinden kaynaklanması durumunda dava açarak haklı sebeple ortaklığın feshini isteyemeyeceği, örneğin bir diğer ortağa hakaret eden veya onun hakkında iftirada bulunan ortağın, bir de fesih davası açmasının mümkün olmadığı ifade edilmektedir.
SONUÇ OLARAK; Limited ortaklıkların feshi istemiyle ortaklar tarafından açılan davalarda davacı ortak var olduğunu iddia ettiği sebepleri somut olarak kanıtlama ve bunlara kendisinin sebep olmadığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda davacı ortağın haklı sebebin gerçekleşmesi bakımından ya hiç kusurunun bulunmaması ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir. Ortaklar arasında meydana gelen ve güveni sarsan olayların davacı ortağın eylemlerinden kaynaklanması halinde, kusurlu ortağın şirketin feshini ya da ortaklıktan çıkmayı istemesi olanaklı değildir.