Filistin topraklarında savaşıyordu. Adana’ya değin Şeria Irmağını da geçerek 58 gün boyunca savaşarak geri çekildi. Amacı elindeki kuvvetleri yıpratmadan “Misak-ı Milli” sınırlarına çekilmekti. Üzerinden geçen ve arada bomba da bırakan İngiliz savaş/keşif uçaklarına sigara içerken küfrediyor ve neden uçaklarımız yok diye öfkeleniyordu. Halep’te Baron Otel’de saldırıya uğradı. İngilizlerin örgütlediği halk tarlalardan otele doğru ellerinde orak, baltalarla akın ediyordu. (Mustafa YILDIRIM-58 Gün)
“Ertesi gün yine rahatsız olarak karargâhımda uzanmış, yatıyordum. Bir aralık Halep şehrinin içinde bir ateş koptu. Balkona çıkıp sokağa baktım, herkes heyecan içindedir ve bir kalabalık otele hücum halindedir. Herkes bana doğru geliyor. Vaziyeti kavradım, kırbacımla evvelâ kalabalığı otel dışına çıkardım. Alt kattaki taraçaya indiğim vakit, Halep kumandanı heyecandan okuyamadığı bir raporu bana verdi, sükûnetle okudum. Rapordan anlaşılıyordu ki, Halep hücuma mâruz kalmıştır. Bulunduğum otelin kapısından sağa saparak yüründüğü zaman bir dört yol ağzına tesadüf olunur. O noktaya kadar geldim. Bütün yolları tutturmuştum. Düşman uçağından atılan bombalara ilâve olarak, bazı damlardan da bombalar atılıyordu. Bu beni güldürdü, çünki ben Halep’i muhafaza etmeyi düşünüyordum. Akşam vakti idi. Bulunduğum yerden ileride birçok adamların yere serildiğini görüyordum, bunlar beni yalnız zannederek hücum eden zavallılardı. Ben, Halep şehrinde, sokak muharebesini idare ettim. Hücum edenler tamamen mağlûp olarak çıkartıldılar ve kovulup takip edildiler.” (Falih Rıfkı ATAY-Atatürk’ün Bana Anlattıkları)
ADANA’DA 7 GÜN
Adana’ya geldiğinde bölgenin haritasına ihtiyacı vardı. Hiçbir Osmanlı kurumunda bölgenin haritasına ulaşılamadı. Askeri güçlerin elinde de harita mevcut değildi. Yine öfkelendi. Binlerce yıllık şehrin haritası Osmanlı Devleti’nin elinde yoktu. Amerikan misyonerlerce kurulan Amerikan Lisesi’nden temin edildi.(1) Şakirpaşa’da Hacı Seyit Ağa’nın evinde kaldı. Direnişe yönelik ilk toplantılar burada yapıldı.(2) Eldeki haritalara bakarak Toroslara ve stratejik yerlere siperler kazdırdı. İskenderun Limanına çıkmak isteyen Fransızlara top atışı yaptırınca karaya çıkamadılar.
İskender Pers İmparatoru’nu bu topraklarda kovaladı. İskenderun şehrini kurdurdu. Adana için valiler itina ile seçildi ve görevlendirildi. Cicero, Ziya Paşa, Şakir Paşa, Cemal Paşa… Adana hep önemli idi.
Atatürk Adana için “Bende bu vekayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” demiştir. Bu söz Adana’yı onure etmek amacı ile sarfedilmiş bir söz değildir. İngilizlerin kapıda olduğu, Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin Adana ve yöresine çıkartma yapmak üzere olduğu günler içinde bu hissiyat oluşmuştur.
ANKARA HUKUK MEKTEBİNİN BİNASI
Adana’da doğan Orhan KEMAL’in babası Av. Abdülkadir Kemali ÖĞÜTÇÜ’nün ilk TBMM’de daha 1921 yılında iken Ankara’da bir hukuk fakültesinin kurulması yönünde kanun teklifi vermesi tesadüf değildir. (3)
23 Nisan 1920’de TBMM’nin (tabii olarak yeni devletin) kurulduğu o binaya, meclisimizden sonra, en çok yakışan kurum Ankara Hukuk Fakültesi’dir.
Ankara Hukuk Mektebi’nin ilk yıllarındaki sıkıntılar öğrenciler için bir tecrübe ve olgunlaşma kaynağı olmuştur
“…Öğrenci olduğumuz yıllarda İstiklal Mahkemesinin faaliyeti de devam ediyordu. Sabahleyin yatakhaneden çıkıp da fakülte binasına giderken Ulus Meydanı’nda ve Karaoğlan’da göğsünde paftaları, sehpada geceden asılmış kimseleri görüyor ve içimizde bir ürperti hissediyorduk…” (Oğuzoğlu, H. Cahit, Ankara Hukuk Fakültesi’nin Kuruluş ve İlk Yılları,Ankara 1966. s. 7-8, 47)
Mücadele devam ediyor, mahkemeler idam kararları veriyordu.
Mustafa Kemal Ankara Hukuk Fakültesi için “Cumhuriyet’in Müeyyidesi” ifadesini kullanmıştı.
İLK TBMM BİNASI
Filistin topraklarında başlayan mücadele ateşi Mustafa Kemal ile 58 gün sonra Adana’ya ulaşmış, 7 gün Adana’da devam etmiş, sonrasında Ankara’ya kadar takriben 17 ayda ulaşmıştır. TBMM Ulus’ta açılmış sonrasında ise bu ilk meclis binası Ankara Hukuk Fakültesi’ne verilmiştir. Bir dönem Cumhuriyet Halk Partisi’nin merkezi olan bu bina bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi’dir.
Binanın restorasyonu 2001 yılında Amerikan sigara firması Philip Morris tarafından 500 bin dolar harcanarak yapılmıştır. Polatlı’dan Yunan top sesleri duyulurken ruh halini sıralara yazan milletvekillerinin bu yazıları güzelce vernikle silinmiştir. Binanın zemini, her noktası gayet lüks biçimde restore edilmiştir. Söylenecek bir şey yoktur. Tarih silinmiştir. Restorasyonun neden milli sermaye ile yapılmadığı her platformda tartışılmıştır.
Bilahare Mehmet Akif ERSOY’un Hacettepe’de bulunan evine (dergah) gittiğimizde gördüklerimiz daha da dramatikti. Şairin sabaha karşı duvara kazıdığı “şu ezanlar ki…” diye başlayan mısranın ilk halleri de restorasyonda silinmiş, duvarlar güzelce boyanmıştı.
I. TBMM’ye (Kurtuluş Savaşı Müzesi) giden vatanseverler verdikleri tepkilerle ve açılan davalarla bina girişindeki Philip Morris’in restorasyonu yaptığına dair büyük tabelayı indirtmişler. Bugün küçük bir tabelada hala Philip Morris’in adı yazılıdır.
SONUÇ
Geldiğimiz noktada 1918 yılında Filistin topraklarında başlayan mücadele devam etmektedir. Bu mücadele sadece savaş arenasında ya da siyasette değil sosyal kültürel alanlarda, bilimde, hukukta da devam etmektedir. Belki de en büyük savaş hukuk alanında verilmiştir ve verilmektedir. Nitekim İsmet İnönü “Lozan Konferansı’nda en çok zahmeti adliyemiz için çektim. En çok kritikler adliyemize tevcih oluyordu” demiştir.
Filistin topraklarından Ankara’ya uzanan süreç bir bilinçtir. Tarihin silinmesi ise başka bir bilincin yansımasıdır. Bugün 2001-2002 yıllarına bakınca ilk meclis binasının ve Mehmet Akif ERSOY’un evinin restorasyonunun kötü niyetli ellerce bilinçli olarak tarihi silmek amacı ile yapıldığını analiz etmekteyim. Bu restorasyona izin veren, restorasyon sürecini takip etmeyen ya da itiraz etmeyen yöneticilerin gaflete düştükleri tatmin edici bir açıklama olabilir mi? Ya da biraz da “komplo teorisi” kurarak FETÖ veya benzeri benzeri yapılar içinde olan kişiler olduğu iddia edilemez mi? Milli duyguların en güzel ifadelerinin ilk yazıldığı duvar “badana” edilmiş, Yunan toplarının sesini duyan mebusların duyguları sıralardan “vernikle” silinmiştir.
Atatürk’ün rakı yanında leblebi sevmesi gibi hususlardan bahsedip magazin boyutunda konuşmakla ya da “Mustafa Kemal” isimli kitabın özel baskısının 2.500 TL’ye satarak ticarete soyunmakla o mücadeleci, üretim ve paylaşım bilinci ayağa kalkmaz, milli refah ve huzur oluşamaz.
Mehmet Akif’in duvarına yeniden yazmalı ve birinci meclisin sıralarından vernikler silinmeli, yazılanlar okunmalıdır. En azından bilinçlerimizde gerçekleşmelidir.
DİPNOTLAR
(1) Osmanlı Devleti’nde Amerikan okullarına dair “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler” Prof. Dr. İlber ORTAYLI
Bu lise Tepebağ Lisesi olarak devam etmektedir. Tepebağ Lisesi’nin tarihi MEB sitesinde incelenebilir.
(2) Adana Valisi Şakir Paşa’nın kendisi için yaptırdığı konak, Hacı Seyit Ağa ve daha sonrasında Aliye Yerdelen Hanım tarafından sahiplenildi.
(3) Yeni Türk Devleti’nin önderleri ve hukukçu aydınları, kurulacak hukuk fakültesinin bir hukuk bilimi merkezi olmasını istiyor; fakülteyi buna göre yapılandırmak istiyordu. Nitekim Süheyp Derbil’in kuruluş aşamasındaki Ankara Hukuk Fakültesi’nin (mektebinin) ihtiyaçlarını tartışmak için toplanan komisyondaki gözlemleri bunu destekler:
“…bu müesseseye başlangıçta ‘Hukuk Fakültesi’ demeyip ‘Hukuk Mektebi’ adına vermemizin başka bir sebebi daha vardı: Bu müessese ile hukukçuluk âlemimizde başka, yeni bir çığır açmak istiyorduk… Nasıl bir ‘Harward Mektebi’ bir ‘Lousanne Mektebi’ bir ‘Bordeaux Mektebi’ varsa; bu irfan merkezlerinde açılan çığırlar böyle bir unvanla anılıyorsa; bir ‘Ankara Mektebi’ de olsun; açacağımız yeni çığır ‘Ankara Mektebi’ diye anılsın diyorduk”.Yalnız Ankara Ruhuyla
Türk Hukuk Devrimi Ve Bu Devrimde Ankara Hukuk Mektebi’nin Yeri Ve Önemi-Av. Şafak UĞURLU-TBB Dergisi sayı 85)