Av. Merve Ayvalı
Süreyya Ağaoğlu, 1903 Azerbaycan doğumludur. Babası tanınmış siyaset insanı, yazar, gazeteci ve Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Prof. Dr. Ahmet Ağaoğlu’dur.
Süreyya Ağaoğlu daha küçük yaşlarda mücadelenin içine atılmıştır. İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenci olduğu sırada İstanbul işgale uğramış ve okulundaki Türk bayrağı indirilip yerine İngiliz bayrağı asılmıştır. Bunun üzerine Süreyya Ağaoğlu arkadaşlarıyla birlikte İngiliz bayrağını indirip yerine Türk Bayrağını asmıştır.
Çocukluğundan beri avukat olacağım diyen Ağaoğlu bu isteğinin aile büyükleri tarafından eleştirildiğini şu şekilde dile getirmiştir:
“7 yaşındayken, arkadaşlarım ve aile üyeleri büyüyünce ne olmak istediğimi sordular. Avukat olacağımı söyledim. Bu dileğim aile arasında bir şaka halini aldı, arkadaşlarımsa bu fikri garip buldular. Aile büyükleri, büyüdüğümde hala bu isteğimi devam ettirdiğimi görünce, kadınlara uygun bir meslek seçmem ve bu mantıksız isteğimden vazgeçmem konusunda tavsiyelerde bulunmaya başladılar.”
Süreyya Ağaoğlu, kadınların meslek edinmesi dahi zor olduğu bir dönemde, kadınların giremediği hukuk fakültesine girerek Türkiye’nin ilk kadın avukatı olmayı başarmış ve birçok kadına öncülük etmiştir. Bu yolda aşacağı engellerden ilki erkeklerle kadınlar birlikte okuyamadığı için kadınların da okuyabileceği bir hukuk fakültesi açtırmak olmuştur. Öğleden önce erkekler öğleden sonra ise kadınların ders görmesi ve tek öğrenci için öğretmenlerin öğleden sonra ders vermemesi üzerine Süreyya Ağaoğlu, İstanbul Darülfünunu’nda Hukuk Fakültesi Reisi Selahattin Bey, Profesör Veli Bey ve Katib-i Umumi Rauf Bey’in bulunduğu odaya girerek hukuk tahsili yapmak istediğini söylemiş ve cevaben Selahattin Bey; “Üç arkadaş daha bul, hemen fakülteyi açalım.” demiştir. Bunun üzerine Süreyya Hanım, başka fakültelere yazılmış kız arkadaşları Bedia, Saime ve Melahat’ı hukuk fakültesine yazılmaya ikna etmiş ve bir öğrenci numarasıyla kendisi ve üç arkadaşı toplam dört kadın öğrenci böylece ilk kez hukuk fakültesine kaydolmuştur.
Süreyya Ağaoğlu fakültede geçirdikleri ilk günleri şöyle anlatmaktadır: “Sınıfımızdaki erkek arkadaşlar bizi pek merak ediyorlardı. Birçoğu öğleden sonra fakülteden çıkmamışlar, ilk kız talebeleri görmek için bekliyorlardı…İkinci gün son sınıftan Sıddık Sami, bir önceki sınıftan Galip Hikmet ve bizim sınıftan Suat Urfi, bize hukuk fakültesine hoş geldiniz demek için geldiler. Bizi erkek arkadaşlarla temas ettirmeye ve talebe kuruluşlarına katılmamıza yardımcı oldular. Doğrusunu söylemek gerekirse, biz erkek arkadaşlarımızdan hiçbir engel görmedik. Aksine bize her zaman faydalı olmaya gayret ettiler. Hocalarımızın hepsi de ayrı ayrı bizi teşvik ettiler.”
Süreyya Ağaoğlu bu şekilde, 1923-1924 ders yıllarında pekiyi ile mezun olmuştur. Ankara’ya dönerek Adliye Vekaleti Umur-u Cezaiye Müdüriyetinde staja başlamış ve 9 Eylül 1927 tarihine kadar Ankara Asliye Mahkemesi Başkatip Muavinliği görevini ifa etmiştir.
Süreyya Ağaoğlu’nun hepimizin bildiği ama bu yazıda da mutlaka değinmemiz gereken çok güzel ve bir o kadar anlamlı bir anısı vardır. Kadınların erkeklerle beraber bir lokantada yemek yememesi uygulamasının nasıl yıkıldığını Süreyya Ağaoğlu’nun ağzından aktarıyorum.
“Öğle yemekleri Melahat ile benim için bir problem olmuştu. Çünkü o devirde Ankara’da, İstanbul Lokantası adlı restorandan başka yemek yenecek yer yoktu ve bütün milletvekilleri oraya giderdi. Gerçekten, lokantanın hiç hanım müşterisi yoktu. Bir gün babamdan izin alarak Melahat ile o lokantaya gittik, küçük bir bölümünde oturup yemek yedik. Herkes hayretler içinde idi. İki genç kız tek başlarına lokantada yemek yiyordu. Bizi tanıdıkları için, Basın-Yayın Genel Müdürü olan babama haber derhal ulaştırılmış. Gece babam eve gelince: “Başbakan Rauf Bey, Süreyya ile bir hanım arkadaşının lokantada yemek yediğini ve herkesin bundan bahsettiğini söyledi, bir de kütüphaneye giden bir hanım varmış, onun hakkında da dedikodu yapılıyormuş. Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin.” dedi. Rauf Bey kütüphanede çalışanın kendi kızı olduğunu sonradan öğrendi. Bu olaydan sonra, bir rastlantı olarak Gazi, Latife Hanım ile bize geldi; bana çalışma hayatından memnun olup olmadığımı sordu. Ben de bu olayı anlattım. Beni onaylamasını beklerken O: “Babanın da Rauf Bey’in de hakları var.” dedi. Ertesi gün bakanlıkta çalışırken milletvekili Necati Bey telaşla odaya girdi: “Süreyya hazır ol, Paşa gelip seni yemeğe götürecekmiş.” dedi. Ben ve bütün arkadaşlar şaşırmıştık. Dışarıya çıkınca Gazi’nin gri otomobilinde Siirt Milletvekili Mahmut Bey ve yaveri Muzaffer Bey’in oturduğunu gördüm. Bana: “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor.” dedi. Şaşkınlıktan konuşamıyordum. Otomobile bindim. Yolda herkes bize bakıyordu. İstanbul Lokantasının önünde otomobilini durdurdu, Bozüyük Milletvekili Salih Bey’i dışarıya çağırttı. Doğal olarak bütün milletvekilleri lokantadan fırladılar. Biraz onlarla konuştu, sonra yüksek sesle: “Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, yarın lokantada yiyecek.” dedi. Evlerine gidince Latife Hanım: “Akşam Paşa bu lokanta olayına çok kızdı.” dedi. Ertesi gün lokanta hikâyesini duyan bazı hanımlar, bu arada eski Denizcilik Bakanı İhsan Bey’in eşi Nuriye Hanım, Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey’in hanımı da öğle yemeğine lokantaya gelmişlerdi. Biz de bu olaydan sonra rahatlıkla dışarıda yemek yiyebiliyorduk.”
M.Kemal Atatürk’ün öncülük ettiği bu davranış, kadınlara verdiği değeri ve kadının toplum içindeki yerinin erkeklerden farklı olmadığını göstermiştir. Kadınların dört duvar arasına kapatılmadığı, özgürce dolaşıp yemek yiyebildiği, meslek edinebildiği, eğitim alabildiği, hak sahibi olabildiği bir toplumu yaratma inşasında semboliktir. Paşa’dan böyle bir destek görmek eminim ki Süreyya Hanıma güç vermiştir.
Süreyya Hanım, fakülteyi bitirdikten sonra 5 Aralık 1927’de Ankara Barosu’na kaydolmuş ve 1928’de de avukatlık ruhsatını almıştır. Devlet Şurasında bir süre raportör olarak çalışmış ve takdirname alarak Ankara Barosu’na yeniden kaydolmuştur. Kısa bir süre sonra da ailesi İstanbul’a taşındığı için İstanbul Barosu’na nakil olmuştur. İngilizce ve Fransızca bildiği için çok sayıda uluslararası konferansta Türkiye’yi temsil etmiş ve 1946’daki girişimleri sonucu İstanbul Barosunun, Uluslararası Barolar Birliği’ne üye olmasını sağlamıştır. 1946 – 1960 yılları arasında bu birliğin tek kadın yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmıştır. Londra’da olduğu süreçte birçok akademik çalışma ve incelemelerde bulunmuş, kadın hakları üzerine tartışmaları ve görüşleri Colombia Radyosu’nda yayınlanmıştır. 1952’de Milletlerarası Kadın Hukukçular Birliği’ne üye olmuş ve Türkiye’de kadınların yaşadığı poblemleri ve çözüme ilişkin esasları bu birlik içerisinde değerlendirerek, çözümlere ulaştırmıştır. 1960 yılında Kadın Hukukçular Birliği’nin Birleşmiş Milletler Cenevre Teşkilatı temsilciliğine seçilmiş, 1980 – 1982 döneminde ise Hukukçu Kadınlar Federasyonu’nun ikinci başkanı olmuştur.
Süreyya Ağaoğlu’nun 1949 yılında kurduğu Çocuk Dostları Derneği’ndeki çalışmaları ölümüne dek devam etmiştir. Bu gönüllü çalışma, İstanbul’da dolaşan evsiz çocukları toplayıp yetiştirmekle başlamış, devamında büyük bir organizasyonla Maslak’ta bir yurt yaptırılmış ve bu yurdu 40 yıl boyunca sadece dostlarıyla ayakta tutmuştur. Süreyya Hanım aynı zamanda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucu üyelerindendir. ÇYDD tüzüğünün 53. maddesinde Av. Süreyya Ağaoğlu ismi kurucular arasında yer almaktadır.
Laikliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olduğuna inanan Ağaoğlu, en büyük amaçlarından birinin kadınların haklarının tam manasıyla verildiği bir Cumhuriyet yaratmak olduğunu ifade etmiştir. Katıldığı her konferansta bunu dile getirmekten çekinmemiştir.
Ağaoğlu’nun “Türk Kadının Dünü ve Bugünü” başlıklı İngilizce olarak hazırladığı çalışmada şunları yazmaktadır: “ …1850 reformlarından sonra kadın hareketleri başladı. Türk kadınları, Avrupa’da baş gösteren hareketlerden haberdar oldular. Yabancı dil öğrenmeye ve yabancı kitaplar okumaya başladılar. Diğer imkânlarla beraber kadın öğretmenler için kurumlar tesis edildi. O zamanlar kadınlar yalnızca ilkokul eğitimi alabiliyorlardı. Genç Türklerin 1909’daki hareketinden sonra kadınlar biraz daha özgürleştiler. Orta öğrenim kurumları kızlara açıldı. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlarından itibaren üniversitelerde kızlara orta öğrenim vermek üzere kadın öğretmenlerin yetiştirildiği fakülteler açıldı. Bütün bunlara rağmen kadınlar hala sosyal hayatta rol alamıyorlardı. Kocaları halen dört kadınla evlenme, istedikleri zaman kadınları boşama ve istedikleri sayıda evlenme hakkına sahiptiler. Kadınlar ne ulus dâhilinde ve ne de uluslararası platformda kendi çıkarlarını koruyan haklara sahiptiler, kanunlarda çoğunlukla erkek haklarına yönelikti. Kurtuluş Savaşı sırasında erkeklerin en büyük yardımcıları kadınlar oldu. Kurtuluş Savaşı tecrübesinin ardından kadınlar dünyanın diğer ülkelerindeki kadınlarla aynı haklara sahip olma talebinde bulundular. Bugün kadınlar erkeklerle eşit haklara sahipler. Üniversitelerdeki her alanın kapıları kendilerine açıldı. Özetle, Türk kadınının amacı ülkelerinin yaşam standardını elinde barındırdığı gücü sonuna kadar kullanarak yükseltmektir. Sadece Türkiye’de çaba göstermekle kalmayıp diğer ülkelerdeki kadınlarla da işbirliği yapmaktadırlar.”
Süreyya Ağaoğlu, Atatürk’ün ilke ve devrimleri sayesinde daima yenilikçi ve aydınlanmacı bir yaşam sürmüş ve kadın hakları için mücadele etmiştir. ‘Londra’da Gördüklerim’ ve ‘Bir Ömür Böyle Geçti’ adlı kitaplarıyla birçok hukuki makalesi mevcuttur. Milli Mücadeleye, Cumhuriyet Dönemine şahitlik etmesi oldukça önemlidir ve bu tanıklığını ve avukatlık mesleğine ilişkin tecrübelerini ‘Bir Ömür Böyle Geçti’ adlı eserinde bizlere aktarmıştır.
Süreyya Ağaoğlu, 29 Aralık 1989’da İstanbul’da katıldığı “Kadın Hakları ve Çağdaşlaşma” konulu bir panelden ayrılırken düşmüş ve beyin kanaması geçirip hayatını kaybetmiştir.
Tarih onu, hukuk ve kadın hakları savunucusu çağdaş bir Türk kadını olarak hatırlayacaktır. Saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.
Av. Merve Ayvalı
Kaynak:
Av. Soner Alper ve Av. Gülşah Yıldırım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ankara Barosunun İlk Kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu, Ankara Barosu Hukuk Gündemi Dergisi, Atatürk Özel Sayısı 2013, s.52-58
Prof. Dr. Türkan Saylan, Süreyya Ağaoğlu’nun Ardından, Taha Toros Arşivi *001521391006*