Av. Nuriye Kadan ile 8 Mart ve Kadın Haklarını Konuştuk

1.Kadınların Cumhuriyet Devrimi ile elde ettiği kazanımların bugün neresindeyiz? İstanbul Sözleşmesinden çekilmemiz sonrasında bu kazanımlardan bir vazgeçiş oldu mu?

            Cumhuriyetin bize bırakmış olduğu miraslardan biri de, 1926 yılında gerçekleştirilen hukuk devriminin sonuçlarıdır. 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilerek gerçekleştirilen hukuk devriminin  ve kadın hakları devriminin yarattığı büyük toplumsal sonuçları vardır.

1926  yılında Medeni Kanun ile kadınların kazandığı yeni statü ve haklar, kadınların eşitlik ve özgürlük alanlarının daha da genişlemesine yol açmış ve bu gelişmeler, 1934 yılında kadınların milletvekili seçimlerinde de erkeklerle eşit yurttaşlık hakları kazanmaları ile taçlanmıştır.

Zaman içinde TMK’da yapılan değişiklikler ile özellikle 2002 yılında getirilen yenilikler ile kadın hakları açısından kazanımlar daha çok elde edilmiştir. Anayasamızın 10. Maddesinde yer alan  yasalar önünde kadın- erkek eşitliği gereği  Medeni Kanunun Aile hukuku bölümündeki kadın erkek eşitsizliğine ilişkin maddeler değiştirilerek eşitlik sağlanmıştır. İstanbul Sözleşmesinden sonra bu kazanımlardan bir vazgeçiş olmadığı gibi olması da mümkün değildir. Medeni Kanun laik hukukun simgesidir aynı zamanda ülkede hukuk birliğinin yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Kadınların eşit ve özgür bireyler olarak toplumsal ve kamusal yaşamda yerini almasını sağlayan Medeni Kanunumuzdur, sözleşmeler değildir.

2.6284 sayılı yasa Ailenin Korunması ve Kadınlara Yönelik şiddetin önlenmesinde ne derece etkindir? Eksiklikleri var mıdır? Varsa nelerdir?

            6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun amacı şiddete uğrayan  ya da şiddete uğrama tehlikesi olan ,tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması için tedbirler almak ve bu durumları önlemektir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede, şiddetin önlenmesinde etkin bir yasa olmakla beraber uygulamada karşılaşılan sorunlar da bulunmaktadır. Elbette yasaların tek başına şiddeti çözemeyeceğini, özellikle kadına karşı şiddeti doğuran temel nedenin cinsiyet ayrımcılığı ve feodal düşünce yapısı olduğunu görmeden mücadele başarılı olamayacaktır. Şiddetin önlenebilmesi için yasal düzenlemelerin tek başına yeterli değildir. Bu bağlamda, şiddetle mücadele sadece hukukî bir sorun olmayıp, konunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutları bulunmaktadır. Bu nedenle, sorunun çözümünde ilgili tüm kurum ve kuruluşların iş birliği içerisinde mücadele etmesi, ŞÖNİM gibi Kanunla ilgili tedbirleri uygulayacak ve denetleyecek kurumların iyi işletilmesi, toplumun bilinçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra hiç şüphesiz uygulayıcılara da büyük görev düşmektedir.

 6284 sayılı yasanın eksikliklerini şöyle sıralayabiliriz;

1-Kanunun amacı sadece şiddeti önlemek ya da şiddet mağdurunu korumak olmayıp, şiddet uygulayanı da tedavi etmektir. 6284 sayılı Kanun bu yönde daha güçlü ifadelere kavuşturulmalı ve bu konu topluma iyi anlatılmalıdır.

2- Kanun metninde “açık, ani, yakın tehlike” gibi bir ifadenin bulunmaması şiddete uğrama tehlikesinin tespitini güçleştirdiği ve belirsizleştirdiği için, metinde bu kısım açık şekilde yazılmalıdır.

3- Tedbir talep eden veya boşanma davası devam etmekte olan tarafların, psikolojik destek alması zorunlu hale getirilmeli ve bu konuda da yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

4- Koruma tedbiri ihlal edildiğinde veya şiddet mağduru fiziksel olarak yaralandığında ya da silahla tehdit edildiğinde uygulanan zorunlu tutuklama, şiddet uygulayan kişinin tekrar şiddet gösterme eğilimini dikkat çekecek düzeyde azaltmaktadır. Kadına karşı şiddet olaylarında zorunlu gözaltına alma yetkisi getirilmelidir.

5- Derecesi ne olursa olsun, şiddet uygulayan kişilerin öfke kontrolü ve davranış değişikliği yönünden rehabilite olabilmeleri için psikososyal destek programlarına alınması zorunlu hale getirilmelidir.

6- Aile mahkemelerinin ve kolluğun ‘sorumluluk benden gitsin’ yaklaşımıyla verdiği tedbirler çoğu zaman da işe yaramamaktadır. Tedbir kararları verirken somut olayın özelliğine göre, vaka temelli çalışmaların yapılması gerekir.

7- 6284 sayılı yasada sorumlu olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çalışanları sosyal çalışmacıların etkin bir şekilde şiddet görenin yanında olmaları gerekmektedir. ŞÖNİM birimlerinin sosyal çalışmacılar açısından yeterli eleman istihdamı ile güçlendirilmesi gerekir.

8- Şiddet mağdurlarının maddi ve manevi zararlarının tazmini hususunda 6284 sayılı Kanunda özel bir düzenlemeye yer verilmemesi eksikliktir. Bu konuda bir düzenleme yapılmalıdır.

9- Kurumlar arası koordinasyon eksikliği yasanın etkin bir şekilde uygulanmasındaki temel sorunlardan biridir. Cumhuriyet Başsavcılıkları bünyesinde Aile içi ve Kadına Yönelik Şiddet Büroları yaygınlaştırılarak soruşturmaların bu bürolardaki savcılar tarafından yapılması sağlanmalıdır. Şiddet mağdurlarının daha önce başvurularının olup olmadığının mutlaka kontrol edilerek süregelen bir şiddet olgusu ve başvuru durumunda şüpheli hakkında ivedilikle tedbirlere başvurulması gerekir.

10- 6284 sayılı Kanunun tanıtımına gereken özen gösterilmelidir. Bakanlık tarafından hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme materyallerini yayınlamak zorunda oldukları hükme bağlanmasına karşın bu zorunluluklar yeterince yerine getirilmemektedir.

11- Şiddet failinin tedbir kararlarını ihlal etme eğilimi gösterdiği, şiddet mağdurunun can güvenliğinin ciddi bir şekilde tehdit edildiği vakalarda faili elektronik kelepçe uygulamasıyla takip etmek, riski en aza indirmektedir. Elektronik kelepçe sistemi yaygınlaştırılmalıdır.

Yine şiddetle mücadelede çok önemli bir gelişme olan KADES uygulamasının tanıtım çalışmaları devam ettirilmelidir.

3.Anayasa, TCK, İş Kanunu, Basın Kanunu gibi mevzuatımızda kadın-erkek eşitliği için kadına karşı şiddetle mücadelenin güçlenmesi için yapılması gereken değişiklik var mıdır?

Türk Ceza Kanunu yönünden;

1- TCK’da eşe karşı işlenen bazı suçlar nitelikli hal sayılmak suretiyle daha ağır cezalar olsa da, sevgili veya boşanılan eş bakımından bir düzenleme yoktur. Şu bir gerçekliktir ki yaşanan kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin failleri çoğunlukla boşandığı eş ya da sevgilidir. Yasa koyucu yalnızca eş bakımından nitelikli hal saymakta bu iki husus konusunda nitelikli hal saymamaktadır. Bunları da kapsayacak şekilde kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçlar açısından bir düzenleme yapılmalıdır.

2- Konusu Ceza Kanununa göre suç olan şiddet türleri Ceza Kanununda tanımlanmalı ve bu tür şikâyetler ceza yargısına yönlendirilmelidir.

3-Türk Ceza Kanunu’nun madde 82/1 hükmü “Töre veya sözde namus saikiyle” şeklinde değiştirilmelidir.

 4- Türk Ceza Kanunu’nda ensest ilişkiler ayrı bir suç olarak düzenlemelidir.

5- Israrlı takip ayrı bir suç olarak düzenlenmelidir.

6- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesine, “Kadına ve çocuğa karşı cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle suçlar, şiddet ile aile içi şiddet içeren suçlarda UZLAŞTIRMA yoluna gidilemez” ifadesi eklenmelidir.

            İş Kanunu açısından da kadınların insan haklarının korunup, gerçekleştirilmesini sağlamaya yönelik olarak İş Kanunu’nda görülen diğer eksiklikler ise şöyledir:

Kayıt dışı sektörde çalışan birçok kadın kendisini “çalışan” olarak tanımlamamakta, bu nedenle çalışanların haklarına sahip olup olmadığıyla ilgilenmemektedir. Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının desteklenip, arttırılması açısından bu alanda alınacak önlemler hayati bir önem taşımaktadır.

Öte yandan, kırsal kesimde işgücüne katılım yüksek görünmekte, ancak bunun ücretsiz aile işçiliğinin bir sonucu olduğu bilinmektedir. Tarımsal faaliyetlere özgü bir iş yasasının olmayışını kadınları doğrudan etkileyen bir olumsuzluktur.Türkiye’de evli kadının çalışmak için eşinden izin alması mecburiyeti yasal olarak 1996 senesinde sona erdirilmiştir.Ancak bu gelenek pratikte devametmektedir ve iş yaşamının düzenlenmesinde, kadınların insan haklarının uygulamada gerçekleşmesi açısından önemli bir engel oluşturmaktadır. (TMK Md. 192/son «..meslek seçiminde  evlilik birliğinin huzur ve yararı göz önünde tutulur»  hükmü)

            Ekonomik krizlerden kadınların erkeklere göre daha çok etkilendiği birçok çalışma ile belirlenmiştir. Kadınların kayıt dışı ekonomiye görece fazla katılımları ise hem onların yasal güvenceden uzak çalışma koşullarını “normal” kabul etmelerine, hem de zaten zayıf olan sendikal örgütlülükle bağlarının kopmasına yol açmıştır. 2003’te çıkarılan yeni iş yasasının işten çıkarmayı kolaylaştırmış oluşu, getirilen işe iade yöntemlerinin ise çok zaman alıcı ve zor olması, kadınların iş gücü pazarında bulunmalarını daha da zorlaştırmıştır.

Ülkemizde, girişimcilikte, kredi, borçlanma ve sigorta konularında kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulaması gereği de vardır.

            Bugün devletin kadın hakları ve kadın – erkek eşitliği alanında karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan birisi olan kadın istihdamının azlığı ve güvencesizliğine devlet-özel sektör–sivil toplum işbirliği ve “yasal düzenleme–teşvik–zihniyet dönüşümü” üçlemesinin paralel bir şekilde gelişmesiyle sürdürülebilir bir çözüm bulunabilecektir.

Kadınların insan haklarının etkin bir şekilde uygulanması önündeki en büyük engel hayata geçirilmesi konusudur. Yasal düzenlemeler büyük ilerlemeler kaydetmekle birlikte kültürel, tarihi, iktisadi ve sosyal bir takım yapısal nedenlere bağlı nedenlere bağlı olarak halen gücünü koruyan ayrımcı geleneksel algı ve kalıplar kadınların iş hayatına uyumu açısından sorun yaratmaktadır. Sanayi politikaları, ekonomik eylem ve bilinç artırma programları gibi farklı araçlarla desteklenmedikleri takdirde yasal önlemlerin kendi başlarına kaydedecekleri gelişmeler sınırlıdır.

4.İstanbul sözleşmesi ile beraber Türk Hukukuna giren bir düzenleme oldu mu?

            İstanbul Sözleşmenin Resmi Gazetede yayımlandığı 8 Mart 2012 günü kadınları şiddetten koruyucu ve şiddeti önleyici tedbirler alma yükümlülüğünün bir gereği olarak 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (6284 sayılı Yasa) çıkarılmıştır. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı sonrası 6284 sayılı yasanın kadına yönelik şiddetle mücadelede daha etkin uygulanabilmesi için uygulamadaki sorunların çözümüne ilişkin gerek genelgeler ile  gerekse mevzuattaki ilgili kanunlarda yapılan değişiklikler yaşama geçirilmiştir. Getirilen bu düzenlemeler ile 6284 sayılı yasa daha etkin, kadına yönelik şiddette de sıfır tolerans anlayışı egemen olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sonrasında 6284 Sayılı Kanun’un da korunuyor ve hatta geliştiriliyor olması, kazanımlardan vazgeçilmediğini göstermektedir.

5.Danıştay savcısı “Sözleşmeden çekilmek hukuki değil” diyerek kararın iptalini talep etmişti. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

            İstanbul Sözleşmesinden ayrılma kararını yerinde bulmakla beraber yönteminin hukuki olmadığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı’nın çekilme yetkisi yoktur. “Anayasamızın 87. ve 90. maddelerine göre uluslararası anlaşmaları yapma yetkisi TBMM’ye aittir ve anlaşmaları kim yaparsa o anlaşmalardan çekilme yetkisi de o kuruma aittir. Bizim hukukumuza göre 87. ve 90. maddelerde “Uluslararası anlaşmaları TBMM bir kanunla uygun bulur.” Cumhurbaşkanı da aynı kanunlarda olduğu gibi uluslararası anlaşmaları meclis uygun bulduğu zaman onaylar. Yani bizim anayasa hukukumuza göre Cumhurbaşkanı’nın bir kararname ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yetkisi bulunmamaktadır.

6.Bir kadın kitle örgütünde (CKD) Genel Başkan Yardımcılığı yaptığınızı da gözönünde bulundursak, bugün kadın hakları için verilen mücadeleleri nasıl değerlendirirsiniz?

            Bugün kadının en büyük sorununun eşitlik, üretmek, çalışma hayatına girmek, ekonomik özgürlüğünü kazanmak olduğunu biliyoruz. Sorunların da ancak eğitim alarak, üretime katılarak çözüleceği bilinciyle Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak mücadelemiz de çalışmalarımız da bu yönde devam etmektedir. Vatan, özgür ve bağımsız değilse kadın da özgür ve bağımsız değildir. Bu nedenle de önce “Tam Bağımsız Türkiye” diyoruz. Erkek ve devlet düşmanlığıyla değil; kadın erkek el ele vererek kadın erkek eşitliğinin her alanda sağlanması için çabalıyoruz.

Bu amaçla da bu yıl Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle 6 Mart’ta saat 13.00’da Ankara Tandoğan’da ‘Yükselen Kadın,Yükselen Türkiye’ mitingi yapacağız, ardından da Anıtkabir’i ziyaret edeceğiz.

Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Paylaş
Benzer Yazılar
default-featured-image
‘Örselenmiş kadın’ hukuk kriteri olsun
default-featured-image
Yargıtay son noktası koydu! Maaş geçiş promosyonu...
i
Ülkenin PKK İle Mücadelesinde Halkın Gaz Bombasından Etkilenmesi Hak İhlalini Oluşturmaz-AYM Kararı
773x435_cmsv2_c889a1f1-98d8-599f-ae50-11fe5d156835-4814412
12 Yıldır Süren Davada Taraf Uzun Yargılamadan Dolayı Tazminat Hak Eder
alkolsatisi
Polis, Gece 22.00'dan Sonra Alkol Satışı Yapıldığına İlişkin Alıcı Kılığında Büfeye Tuzak Kuramaz
ankara-bam-4-123-07-202016-05
Her Ne Kadar Eşi ,Uyuşturucunun Sanığa Ait Olduğunu Söylese de Sanığın Kabulu Etkin Pişmanlık Hükmünü Oluşturur
569ae394-95b6-4415-aff8-89b675fee871b18d927d-177b-4859-ba00-88e448e92846
Koronavirüs Dolayısıyla Kiranın Düşürüldüğüne İlişkin Haberin BAM Kararı
907441-642x340
Yargıtay, Faturanın Sahteliğinde Bu Hususlara Dikkat Ediyor
arabuluculuk-nihai-tutanaginin-sunulmamasi-gerekcesiyle-davanin-reddi_65b78
Arabuluculuk Nihai Tutanağının Sunulmaması Gerekçesiyle Davanın Reddi
aile_konutundaki_serh_nasil_kaldirilir_h11977_2550f
Aile Konutu Şerhinin Terkini İstemi
ziraat-bankasi-halkbank-vakifbank-garanti-bbva--4882707
Bankalara Rekabete Aykırı Davranışlar
752x395-milyonlarca-arac-sahibini-ilgilendiriyor-danistay-acikladi-artik-hacizli-araclar-1560862424685
Hacizli Aracın Tescil Talebi, Noter Satışından Sonra Konulan Hacizler