Anayasa Mahkemesi, babadan dolayı alınan ölüm aylığının, eşten dolayı da ölüm aylığı bağlandığı için iptal edilmesi ve geriye dönük borçlandırma yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Aydınlık / Ankara
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) talep üzerine, Leyla Yücel isimli kişiye, 2007 yılında vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı ve 1 Ocak 2010’dan itibaren de babasından dolayı ölüm aylığı bağladı. SGK 17 Nisan 2014 tarihinde Yücel’in babasından dolayı almakta olduğu ölüm aylığının hatalı olarak bağlandığı gerekçesiyle aylık bağlanmasına ilişkin işlemi iptal etti ve 6 Ağustos 2014 tarihinde, yapılan yersiz ödeme toplamı olan 25 bin 978 TL’nin geri ödenmesi isteminde bulundu. Yücel’in itirazını kabul etmeyen SGK, Yücel’e yersiz olarak ödendiği ileri sürülen 25 bin194 TL’nin yasal faizi ile birlikte iade edilmesi istemiyle İş Mahkemesinde dava açmıştır. Yerel mahkeme davayı reddederken Bölge Adliye Mahkemesi 12 Nisan 2017 tarihinde SGK’nın istinaf başvurusunu faiz talebi yönünden reddetti, ödenen bedeller yönünden ise kabul ederek alacağın Yücel’den tahsiline kesin olarak karar verdi. Yücel de bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
‘Kanun’da İki Farklı Yorum Yürürlükte’
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde ise şöyle denildi: “2007 yılında vefat eden eşinden dolayı 506 sayılı Kanun hükümlerine göre ölüm aylığı bağlanan başvurucunun 1995 yılında vefat eden babasından dolayı ikinci kez ölüm aylığını hak edip edemeyeceği hususunda 1479 sayılı Kanun’da yer verilen hükümler uygulayıcı durumundaki SGK ve yargı mercilerince farklı yorumlanmıştır. Ayrıca SGK 2 Eylül 2017 tarihli genel yazısı ile önceki uygulamasının tam aksi yönde işlem yapmıştır. Ölüm aylığı bağlanması şartlarına dair 1479 sayılı Kanun’un 45. ve 46. maddelerine ilişkin iki farklı yorumun yürürlükte bulunması ve bu yorumlardan birine geçerlilik sağlayacak şekilde içtihadın birleştirilememesi hukuk kurallarının muhataplarının davranışlarına yön verme kapasitesini zayıflatmıştır. Bu nedenlerle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”