Muhdesat; kelime anlamı itibarıyla sonradan yapılmış, sonradan meydana gelmiş şeyler anlamına gelmektedir. Hukuk terminolojisinde ise mülkiyeti bir başkasına ait bir arazi üzerinde bulunan bina türü yapılar ile ağaç, bağ gibi bitkilere muhdesat denir. Muhdesat, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilir.
22.12.1995 tarihli ve 1/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı üzere, Eşya Hukukunda “muhdesat” kavramından bir arazi üzerindeki arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Bir kişi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 19/2 maddesi olanak sağlamaktadır. Gerçekten, anılan hüküm uyarınca, “… Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir. (Aynı yönde Y.14.HD T. 28.6.2011 E. 2011/5247 K. 2011/8476).
Eşya hukuku bakımından ise muhdesat, bir taşınmaz üzerinde geçici olmayacak şekilde oluşturulmuş bütünleyici parça niteliğinde yapı ya da dikilen fidan olarak tanımlanabilir. Bu tanım muhdesatla ilgili Kadastro Kanunu’nun 19’uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki hükümden yola çıkılarak yapıldığı söylenebilir. Şöyle ki anılan hükümde “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.” denilerek muhdesatın taşınmaz malikine değil de muhdesatı oluşturan kişiye ait olacağı kanısı uyandırılmıştır. Hatta bu konuda Yargıtay bazı kararlarında, daha da ileri giderek, Kadastro Kanunu’nun ilgili hükmü gereği tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilen kayıtla muhdesatın; arzın mülkiyetine tabi olmayacağı, asıl eşyanın malikinden başkasına ait olabileceği, tapudaki bu kayıtla, bu kişiye ayni bir hak sağlanacağı sonuçlarına varmıştır: “… Uygulamada kısa olarak “muhtesat şerhi” olarak bilinen bu şerh, mahkemece doğru olarak saptandığı üzere hak sahibi kişinin durumunu üçüncü kişilere duyurur. Ancak, bu tür bir şerh Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesine sınırlama getirerek muhtesat konusu ile arazinin bütünleşmesine engel olur. …” (Y. 14. HD. T. 5.4.2007 E. 2007/2759 K. 2007/3688) (Aynı yönde Y. 12.HD. T. 5.12.2018 E. 2018/9715 K. 2018/12891). Yargıtay, bir kararında plastik ve cam seraların muhdesat niteliğinde olduğuna kanaat getirmiştir (Y. 5. HD. T. 17.12.2018 E. 2017/10147 K. 2018/25019). Mevcut bir yapı üzerinde meydana getirilen yapının, örneğin tek katlı evin üzerine inşa edilen ikinci katın da muhdesat olarak nitelendirilmesi mümkün olabilir (ATAAY Aytekin M., Kendi Malzemesiyle Başkasının Gayrimenkulünde Haksız İnşaat, Baha Matbaası, İstanbul, 1959, s. 28; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY ÖZDEMİR, s. 484, YAĞCIOĞLU, s.435).
Muhdesat niteliğindeki yapı, bina şeklinde bir ev olabileceği gibi bütünleyici parça niteliğinde herhangi bir yapı da olabilir. Doktrinde de teknik kullanılarak arazinin üstüne veya altına bağlanan her şeyin, duvarların, köprülerin, su arklarının, direklerin, demirlerin, demiryolunun, toprağın altında yapılan galerilerin, sığınakların, depoların da bu anlamda yapı olacağı ifade edilmiştir. Hatta Yargıtay da bir kararında çevre duvarını dahi muhdesat kavramı içinde değerlendirmiştir (Y.14.HD., T. 17.1.2019, E. 2016/3977, K. 2019/491). Bu sonuçhem Kadastro Kanunu’nun 19’uncu maddesinin gerekçesinden hem Türk Medeni Kanunu’nun 728’inci maddesinde kalıcı olması amaçlanmaksızın yapılan yapılardan söz ettiği için hükmün zıt anlamından hem de Türk Medeni Kanunu’nun 722’nci maddesinde muhdesatın bütünleyici parça olarak nitelendirilmesinden çıkmaktadır. Bu kapsamda muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkin davalarda taşınmazın muhdesatlar yapılmamış olsa idi kaç liraya satılabileceği bilirkişiye tesbit ettirilmeli, bilirkişinin bildireceği değerle muhdesatlar dahil belirlenen değer birbirine oranlanmalı, bu oranın ortaklığın giderilmesi davası sonucu yapılacak satış sonucu ödenecek satış bedeline uygulanması suretiyle elde edilecek fark bedel kadar arsa malikinin muhdesatlar nedeniyle zenginleştiği kabul edilmelidir (Yargıtay 3.HD. T. 4.12.2018, E. 2016/19861, K. 2018/12317 – …Başka bir deyişle, davacılara ait muhdesatların satış bedelinden davalılara ödenmiş olan paradan yukarıda açıklanan orantı ile bulunacak kısım kadar davalılar haksız zenginleşmiş sayılır. Aynı şekilde, satış sonucu davacıların yaptırdığı muhdesatların ellerinden çıkması ile mameleklerinde bir azalma olacağı da kesindir. O halde, mahkemece; yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda uzman bilirkişiden rapor aldırılması ve her bir davalının zenginleştiği tutar tespit edilerek tahsiline karar verilmesi gerekirken, satış aşamasında alınan kıymet takdir raporundaki verileri esas alan bilirkişi raporunun hükme esas alınması, … doğru görülmemiştir.)
Yargıtay uygulamasında taraflar arasında görülmekte olan bir ortaklığın giderilmesi davasının varlığı ya da taşınmazın veya üzerinde bulunan muhdesatın kamulaştırma işlemine tabi tutulması halinde muhdesatlar hakkında aidiyetin tespiti davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu benimsenmiştir (Y.8.HD. 22.9.2014 T. 2013/22787 E. 2014/16598 K. ; Y.14.HD. 31.10.2019 T. 2016/16464 E. 2019/7229 K. ; Y.8.HD. 23.01.2015 T 2014/4056 E. 2015/1501 K ; Y.8.HD. T. 8.9.2014 E. 2013/23053 K. 2014/14874 ; Y.8.HD. T. 19.9.2014 E. 2013/23561 K. 2014/16474 ; Y.8.HD 22.9.2014 T. 2013/22787 E. 2014/16598 K.). Yargıtay, muhdesatın kaçak yapı olması halinde dahi buna ilişkin tespit davasının açılmasının mümkün olduğu görüşündedir. “Dava taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın mülkiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında, taşınmaz üstündeki yapının kaçak yapı olması davanın reddini gerektirmez...” (Y.7.HD. T. 6.11.2008, E. 2008/4096, K. 2008/4718).
Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 22.9.2014 T. 2013/22787 E. 2014/16598 K. sayılı kararında muhdesat sahibi üçüncü kişinin de, ortaklığın giderilmesi davası üzerine taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın değerinin ve kime ait olduğunun belirlenmesinde hukuki yararı bulunduğu vurgulanmıştır; “…8. Hukuk Dairesi, 15.10.2007 tarih ve 2007/4224 E, 2007/5537 Karar sayılı kararı ile; “…davacının taşınmazda paydaş olmadığı, paydaşlardan birisinden HARİCEN ve Geçersiz ADİ SENETLE taşınmazın bir bölümünü satın alarak üzerine dava konusu muhdesat nitelikli binayı yaptığı, davacının üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, kayıt malikleri (paydaşlar) arasında ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiği takdirde PARSEL ÜZERİNDE BULUNAN MUHDESATIN TAŞINMAZLA (ZEMİNLE) BİRLİKTE SATILACAĞI HUSUSUNDA DURAKSAMA OLMADIĞI, BU HALE GÖRE TAŞINMAZ ÜZERİNDE BULUNAN EVİN DEĞERİNİN VE KİME AİT OLDUĞUNUN BELİRLENMESİNDE DAVACININ (HARİCİ SATIŞ SENEDİ SAHİBİNİN) HUKUKİ YARARI BULUNDUĞU, bu bakımdan mahkemenin muhdesatın tespitine yönelik davacı talebinin reddine karar vermiş olmasında isabet görülmediği…” gerekçesiyle BOZMA sevk edilmiştir. Yerel Mahkemenin DİRENME kararı; daha geniş bir gerekçeyle HGK’nun 11.03.2009 tarih ve 2009/8-75 E, 2009/116 Karar sayılı kararı ile BOZULMUŞTUR.”
Y.3.HD. T. 2.5.2005 E. 2005/4201 K. 2005/4820 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…iyiniyetli zilyet malın kendisinden iadesinin talep edilmesi üzerine taşınmaza yaptığı zorunlu ve yararlı masrafları isteyebilir ( TMK mad. 994 ). O nedenle davacılar aleyhine açılan ve kabul edilen men’i müdahale davasının kesinleşmesi beklenerek, sonucuna göre evler hakkındaki tazminat talebi yönünden de karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.”
Muhdesatı oluşturan kişi, yani yapı yapan kişi, bunları sahip olduğu malzemeyle kendi emeğiyle bizzat yapan kişi olabileceği gibi, bizzat kendisi çalışmasa da yardımcı kişi kullanarak (kendi işçilerini çalıştırarak) yapının yapılmasını sağlayan kişi de olabilir. Yine muhdesat sahibi, taşınmazı üzerinde bir yapı oluşturmak üzere eser sözleşmesi çerçevesinde bir yükleniciyle anlaşmış olan iş sahibi sıfatına sahip bir kişi de olabilir. (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.63, S.3, 2014, s. 453; ŞENOL, s.30) (Dr.Burcu YAĞCIOĞLU, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi-Yıl 8.Sayı 15, Haziran 2020, s.437-438). Ayrıca muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmaz (arazi) bakımından da bir değerlendirme yapılacak olursa, özel mülkiyete konu olsun ya da olmasın her türlü arazi üzerinde, oluşturulmuş bir muhdesatın olabileceği sonucuna varılabilir.(Yarg. 20. HD., T. 9.4.2019, E. 2016/12261, K. 2019/2501; Yarg. 20. HD., T. 6.12.2018, E. 2018/4555, K. 2018/7988; Yarg. 16. HD., T. 6.12.2018, E. 2017/4298, K. 2018/7490) (YAĞCIOĞLU, s.436-437).
Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere başkasının taşınmazı üzerinde bir muhdesat oluşturan kişinin bu amaçla kullandığı arazinin başkasının mülkiyetinde olduğunu bilmemesi, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermesine karşın bilebilecek durumda olmaması veya yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin olması hallerinde bu kişinin iyiniyetli olduğu kabul edilebilir (Y.14. HD., T. 9.2.2016, E. 2015/12040, K. 2016/1656 ; Aynı yönde Y.14.HD.T. 9.2.2016, E. 12040, K. 1656). Y.14. HD. 06.04.2012 T. 2012/3367 E. 2012/5134 K. sayılı kararında da; “…inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir (Aynı yönde Y.14.HD. 10.07.2012 T. 2012/4890 E. 2012/9371 K).
TMK. md.3/1 gereğince de kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Eş söylemle herhangi bir konuda bir kimsede iyi niyet aranacak ise, onun iyi niyetli olduğu kural olarak kabul edilir. İşte, yasa gereği iyi niyet aranan hallerde iyi niyetin kural olarak var kabul edilmesine iyi niyet karinesi denilir. Dolayısıyla iyi niyet karinesinden yararlanan kimse, isbat yükünden kurtulmuş olur. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Nihat YAVUZ, Ecrimisil Davaları, 3.Baskı, Yetkin Yayınevi, Ankara 2010, s.64). İyiniyetin ispatı bakımından da iyiniyetin varlığı asıl olduğu için, arazi maliki davalıların bu karinenin aksini ispat yükü mevcuttur. YHGK T. 16.5.2018 E. 2017/14-2264 K. 2018/1101 sayılı kararında da yapıyı yaptıran malzeme sahibinin iyi niyetin varlığının asıl olduğunu, malzeme sahibinin iyi niyetli olduğunu ispatlamasına gerek olmayıp, arazi sahibinin malzeme sahibinin iyi niyetli olmadığını ispatlaması gerektiğini vurgulanmıştır; “…İyi niyetin ispatı konusunda ise TMK’nın 3‘üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca iyi niyetin varlığı asıl olduğu için, Hukuk Muhakemleri Kanunu’nun 190’ıncı ( TMK m.6 ) maddesinde yer alan genel ispat yükünün aksine, malzeme sahibinin iyi niyetli olduğunu ispatlamasına gerek olmayıp, arazi sahibinin malzeme sahibinin iyi niyetli olmadığını ispatlaması gerekir. (Oğuzman, Kemal/ Seliçi, Özer/ Oktay- Özdemir, Saibe: Eşya Hukuku, İstanbul 2009, s. 406).”Aynı kararda yapıyı yaptıran ile arazi malikinin baba oğul olması halinde iyi niyetin varlığının asıl olacağı vurgulanmıştır.
Yargıtay muhdesat bedelinin tahsili istemiyle açılan davalarda taraf tanıkları dinlenmek suretiyle de iyiniyetin varlığının tam olarak açıklığa kavuşturulması gerektiğini vurgulamıştır; Y.3.HD. T. 24.11.2005 E. 2005/12342 K. 2005/12507 sayılı kararında; “…Davacı, tapuda davalı adına kayıtlı taşınmazda 1250 metre karenin kendisine verileceğinin vaad edilmesi üzerine, iyiniyetle ev, ahır yaptığını, ağaç diktiğini ancak davalının taşınmazı 3. kişiye satarak sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 20.000.000.000 lira muhdesat bedelinin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı, muhdesatın rıza dışı yapıldığını, savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davacı kötüniyetli kabul edildiği gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. TMK’nun 722. maddesi gereğince; “bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur” Ayrıca, aynı kanunun 723. maddesine göre; “Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse haki, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamamının tazmin edilmesine karar verebilir. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hakimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir.” TMK’nun 729 maddesi uyarınca ise; “Bir kimse başkasının fidanını kendi arazisine ya da kendisinin veya bir üçüncü kişinin fidanını başkasının arazisine dikerse, başkasının malzemesinin kullanarak yapılan yapılara ve taşınır yapılara ilişkin hükümler bunlar hakkında da uygulanır” Somut olayda, taraf tanıkları dinlenmek suretiyle iyiniyetin varlığı tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır. O nedenle taraflara tanıklar için masraf yaptırmak üzere kesin süre verilmek suretiyle sonucuna göre işlem yapmak gerekirken bu husus tamamlanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Kabule göre ise, muhdesatın arazi maliki için taşıdığı en az değer belirlenerek bu miktara hükmetmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru değildir.”
Uygulamada, sahip olduğu taşınmaz üzerinde yapı yapıldığını gören veya haber alan arazi malikinin bunun durdurulması için harekete geçmemesi halinde de iyiniyetli olmadığı kabul edilmektedir. Yine uygulamada malzeme sahibinin inşaat tamamlandıktan sonra arazide yapı meydana getirilmesine yönelik bir hakkın yokluğu konusunda sonradan edindiği bilginin onu kötü niyetli hâle getirmediğine dair görüş de mevcuttur (YHGK, T. 16.5.2018, E. 2017/14-2264, K. 2018/1101). Yine arazi sahibinin yapının yapılmasına veya ağacın dikilmesine açıkça veya örtülü olarak rıza gösterdiği ya da gösterileceği kanısının uyandırılması halinde de kişinin iyiniyetli olduğunu kabul etmek gerekir.Y. 8. HD. T. 9.2.2021 E. 2018/7626 K. 2021/1069 sayılı kararında da; “…inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Muhdesat, sahibine şahsi bir talep hakkı tanır (TMK.md. 722, 724, 729). YHGK, T. 14.4.1993, E. 1993/1-54, K. 1993/163; YİBGK, T. 22.12.1995, E. 1994/1, K. 1995/3, Yarg. 14. HD., T. 8.1.2019, E. 2016/10343, K. 2019/106; Yarg. 14. HD., T. 15.1.2019, E. 2016/20950, K. 2019/341; Yarg. 8. HD., T. 17.12.2018, E. 2018/14796, K. 2018/20284). Çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, muhdesatın aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir (Yarg. 14. HD., T. 8.1.2019, E. 2016/10343, K. 2019/106; Yarg. 14. HD., T. 15.1.2019, E. 2016/20950, K. 2019/341).
Muhdesata ilişkin tespit davalarında, davalı taraf, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan paydaşlardan ibarettir. Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin T. 7.12.2016, E. 2014/25744, K. 2016/16622 sayılı kararında da bu husus vurgulanmıştır; “…Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre; muhdesat tespiti davalarında davalılar, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tüm tapu malikleri ya da mirasçıları, davanın konusu (müddeabih) ise davalıların paylarına isabet eden muhdesat değeridir.” Aynı yönde Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin T. 15.1.2019, E. 2016/20950, K. 2019/341 sayılı kararında; “…bilinmektedir ki; muhdesatın tespiti davaları, ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğini açıkça kabul edenler dışında kalan ve muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazda paydaş olan tapu maliklerine karşı açılır.”
Muhdesatın aidiyetinin tespiti davaları ispat hukuku yönünden de önem arz etmektedir. Yargıtay bir kararında yapının inşaası sırasında ödenen bedelin kim tarafından karşılandığının, hangi gelirle, kimin adına ve hesasbına yapıldığının irdelenmesi gerektiğini işaret etmiştir; “…Dava, taşınmaz üzerindeki 2 katlı ahşap ev niteliğindeki muhdesatın tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosyada toplanan delillere uygun düşmemiştir. Taşınmaz üzerindeki muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine dair davalarda Mahkemece araştırılması gereken husus muhdesatın kim tarafından, hangi gelirlerle, kimin adına ve hesabına yaptırıldığıdır. …Tarafların ortak mirasbırakanı …’un ev yapılırken taşınmazın başında bulunması muhdesatın davacının nam ve hesabına yapıldığı sonucunu değiştirmez.” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 11.02.2016 T. 2014/16161 E. 2016/2229 K.).
Yine Yargıtay muhdesatın aidiyetinin tespiti davalarında tanık deliline dayanılması halinde yalnızca bilirkişi incelemesi üzerinden hüküm tesis edilmesini bozma nedeni saymaktadır. Bu husus Yargıtay 8.Hukuk Dairesi’nin 14.01.2020 T. 2016/10573 E. 2020/140 K. sayılı kararında vurgulanmıştır; “…Davacı, asliye hukuk mahkemesinde ortaklığın giderilmesi davasına konu olan taşınmaz üzerinde bulunan evin kendisi tarafından yaptırıldığını, ayrıca batı kısmındaki 224 meyve ağacının da kendisi tarafından yetiştirildiğini belirterek evin ve ağaçların tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı ise davacının açmış olduğu davanın kabul edilmemesini, reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. …Muhdesatın kim tarafından, hangi gelir ile kimin adına ve hesabına, ne zaman ve ne şekilde yaptırıldığına dair detaylı hususların tespiti yapılması gerekmektedir. Tanık dinlenilmeden, bilirkişi beyanı esas alınarak hüküm tesis edilmiştir. Davacı, dava dilekçesinde tanık isimlerini de bildirmiştir, keşif incelemesi esnasında tanıkların davetiye ile keşif yerine çağrılarak taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmesi gerekmektedir.” (Aynı yönde Yargıtay 8.Hukuk Dairesi 26.09.2014 T. 2013/24127 E. 2014/17289 K.).
Yine Yargıtay muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine ilişkin davalarda iddiaları ispatlayan bir belge bulunmadığı takdirde tanık delili ve tarafların sunduğu diğer delillerin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir; “…Muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine ilişkin davalarda iddiaları ispatlayan bir belge bulunmadığı takdirde tanık delili ve tarafların sunduğu diğer deliller değerlendirilmelidir.” (Yargıtay 8.Hukuk Dairesi 11.09.2014 T 2013/23317 E. 2014/15788 K.).
Yargıtay ispata ilişkin başka bir kararında muhdesatların bulunduğu taşınmazda işletmecinin davacı olup olmadığını irdelenmesi gerektiğini vurgulamıştır; “…Hal böyle olunca, Mahkemece, tanıklardan, inşaatın hangi yıl başladığı, kim tarafından kimin nam ve hesabına yapıldığı, inşaat bedelinin kim tarafından kimin adına karşılandığı, davacının ekonomik durumunun o tarihte bu inşaatı yapmaya yeterli olup olmadığı, muris ile davacının aynı evde yaşayıp yaşamadığı, gelirlerinin ortak olup olmadığı hususlarının ayrıntılı olarak sorulup tespit altına alınmalı, inşaat ruhsat tarihi de gözetilerek inşaatçı bilirkişiden yapının yaşı tespit ettirilmeli, 2702 parsel sayılı taşınmazdaki benzin istasyonunun işletmecisinin kim olduğunun tespiti ile bu kişinin davacı olup olmadığı belirlenmeli, tesisi işleten davacı değil ise işleten ile davacı arasında bir bağ olup olmadığı tespit edilmeli, ondan sonra toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmelidir.Mahkemece bu hususlar gözardı edilerek eksik araştırma ve inceleme hüküm tesisi doğru görülmemiştir…” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 24.12.2019 T. 2019/5898 E. 2019/11753 K.).
Muhdesat sahibinin muhdesatlar haricinde taşınmazın daha kullanılır hale gelmesi ve muhdesattan sağlanacak faydanın artmasını sağlayan işlemler için de sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında arz malikinden talep hakkı mevcuttur; Y.8.HD. 21.01.2020 T. 2019/6729 E. 2020/474 K.; “…taşınmaz üzerinde daha önce mevcut bir muhdesata yeni bölümler ilave edilmesi, muhdesatın tamamlanması veya mevcut muhdesatın bakım ve onarımının yaptırılması bağımsız bir muhdesat meydana getirme niteliğinde olmayıp mevcut muhdesatın daha kullanılır hale gelmesini, bir başka deyişle muhdesattan sağlanacak faydanın artmasını sağlayan işler olduğu nazara alınmalıdır. Bu işler için harcanan giderler de muhdesatın değerini arttıran faydalı ve zorunlu giderlerdendir. İyileştirici nitelikteki bu giderleri tek başına karşılayan taşınmaz malik ya da maliklerinin koşullarının varlığı halinde bu giderlerden paylarına düşen kısmını TBK’nin 77 ve devamı maddeleri hükmüne ve sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açacağı eda nitelikli bir alacak davası ile taşınmazın diğer maliklerinden isteyebileceği kuşkusuzdur.” (Aynı yönde Y.8. HD. 12.03.2020 T. 2016/15999 E. 2020/2505 K.)
Yargıtay muhdesatın aidiyetinin tespiti davalarının ortaklığın giderilmesi davası yönünden bekletici mesele yapılması gerektiği görüşündedir; Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 27.09.2011 T, 2011/10922-9716 sayılı kararında bu hususu vurgulamıştır; “…Ortaklığın giderilmesi davası devam ederken açılan mülkiyetin tespiti davası bulunduğuna göre, mahkemece mülkiyetin tespitine ilişkin İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.04.2011 tarihli kararının kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.” (Paydaşlığın ve Ortaklığın Giderilmesi, Ankara BAM 6.H.D. Başkanı İlknur Arslan, Ankara 2018, s.161).
“…Paydaşlığın giderilmesi davasına konu malın mülkiyeti konusunda uyuşmazlık varsa bu durum paydaşlığın giderilmesi davasında bekletici sorun yapılmalıdır. Belirtelim ki, aşağıdaki başlıklar altında incelenen durumların birçoğunda yine mülkiyetle ilgili uyuşmazlık söz konusudur…” (Ankara BAM 6. H.D. Başkanı İlknur ARSLAN, Paydaşlığın ve Ortaklığın Giderilmesi, Ankara 2018, s.161-164).
Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası ile bağlantılı biçimde bir kişinin kendisine ait olmayan bir arazi üzerine bir yapı yapması durumunda tazminat talebi de kanunda özel olarak düzenlenmiştir (TMK m. 723; m. 729). Tazminatın kapsamının belirlenmesinde de kişinin iyiniyetli olup olmamasına göre ayrım yapılmıştır. Buna göre kişinin iyiniyetli olması durumunda, arazi malikinin malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olduğu ifade edilmiştir. TMK’nın 723’üncü maddesi çerçevesinde talep edilecek tazminatın miktarı bakımından; muhdesatı oluşturan kişinin iyiniyetli olması halinde uygun bir tazminat olacağı, iyiniyetli olmaması halinde ise miktarın malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyeceği anlaşılmaktadır. Kişinin iyiniyetli olması hali bakımından Yargıtay’a göre, “uygun tazminat” sözcüğünden ise, salt inşaat bedeli değil, olayın özelliğine göre, Türk Medeni Kanunu’nun 4’üncü maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hâkimin takdir edeceği en uygun bedel (asgari levazım bedeli) ile taşınmaz maliki yönünden yapının sübjektif (öznel) olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır (YHGK, T. 16.5.2018, E. 2017/14-2264, K. 2018/1101). Dolayısıyla uygun tazminatın yapının oluşturulması için harcanan malzemenin dava tarihindeki objektif değerine ve inşaat masraflarına ilave olarak taşınmazın inşaat neticesinde kazanmış olduğu değer artışının da göz önünde bulundurulması gerekir.
Yargıtay bazı kararlarında muhdesatı oluşturan kişinin talebinin hukuki dayanağının Türk Medeni Kanun’un 723’üncü maddesi olacağını ifade etmiştir. Buna ilişkin YHGK T. 16.5.2018, E. 2017/14-2264, K. 2018/1101 sayılı kararında; “…Diğer taraftan koşulların gerçekleşmemesi sebebiyle tescil mümkün olmaması hâlinde arsa maliki tarafından yıkım talep edilmediği ya da aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin, malzeme malikine bir tazminat vermesi gerektiği ve tazminat miktarının malzeme malikinin iyi niyetli olup olmamasına göre belirleneceği hususu TMK’nın 723’üncü maddesinde düzenlenmiştir. … somut olay incelendiğinde, kural olarak çaplı taşınmazlara inşaat yapılması hâlinde iyi niyet iddiası dinlenemez ise de, arazi maliki ile yapı maliklerinin baba oğul olması ve binaların davacı-birleşen davalının bilgisi dâhilinde evlendiklerinde oturmak amacıyla davalı-birleşen davacılar tarafından inşa edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalı-birleşen davacıların iyi niyetli oldukları, dolayısıyla tazminat olarak “uygun bedel” isteyebilecekleri kabul edilmelidir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Y.14.HD. 10.07.2012 T. 2012/4890 E. 2012/9371 K.; “…Davacının ikinci kademedeki tazminat istemi ise TMK’nun 723. maddesi, BK’nun 61. ve devamı Maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmenin özel bir halidir. Davacı …iyiniyetli olarak yaptığı muhdesat ve faydalı masrafları isteyebilir.” Aynı yönde Y.3.HD. T. 13.10.2005 E. 2005/10682 K. 2005/10019 sayılı kararında; “…Davacı, kendi levazımıyla başkasının tapulu taşınmazına bina ve eklentileri yapan kişi konumundadır. Bu olgular karşısında davacının TMK 722 ve 723 madde hükümleri uyarınca bir talepte bulunabileceğinin kabulü gerekir. Bu durumda sebepsiz zenginleşen kişinin davalı değil, arsa maliki Avcılar Belediyesi olduğu gözetilmeksizin…”
Yargıtay’ın muhdesat sahibinin tazminat talebinin yasal dayanağının sebepsiz zenginleşme hükümleri olduğuna dair kararları da mevcuttur. Y.3.HD., T. 4.12.2018, E. 2016/19861, K. 2018/12317; “…Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir tarafın mal varlığının diğer tarafın malvarlığı aleyhine çoğalması gerekir. İade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının tesbit edilmesi gerekir. Sebepsiz zenginleşme borçlusunun, muhdesatın yapıldığı anda ekonomik açıdan zenginleştiği, yapanın ise o anda fakirleştiği ileri sürülmez. Zira, vücuda getiren tarafından kullanılan muhdesatın, taşınmaz malikine herhangi bir katkısı bulunmamaktadır. Bu nedenle, ekonomik yönden zenginleşme ve fakirleşmenin, satış suretiyle taşınmazdaki ortaklığın giderildiği anda gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Daha açık deyişle, sebepsiz zenginleşme, satışın yapılıp bedelinin ödendiği tarihte gerçekleşir. Bu durumda, sebepsiz zenginleşme sebebiyle hükmedilecek miktar, muhdesatların satış tarihinde taşınmazın değerinde meydana getirdiği artış oranında olmalıdır. Yani, taşınmazın davacılara ait muhdesatlar yapılmamış olsa idi kaç liraya satılabileceği bilirkişiye tesbit ettirilmeli, bilirkişinin bildireceği değerle muhdesatlar dahil belirlenen değer birbirine oranlanmalı, bu oranın davalılara ödenen satış bedeline uygulanması suretiyle elde edilecek fark bedel kadar davalıların muhdesatlar nedeniyle zenginleştiği kabul edilmelidir. Başka bir deyişle, davacılara ait muhdesatların satış bedelinden davalılara ödenmiş olan paradan yukarıda açıklanan orantı ile bulunacak kısım kadar davalılar haksız zenginleşmiş sayılır. Aynı şekilde, satış sonucu davacıların yaptırdığı muhdesatların ellerinden çıkması ile mameleklerinde bir azalma olacağı da kesindir.”
Yargıtay, bir içtihadı birleştirme kararında sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesine ilişkin olarak, sebepsiz zenginleşmenin ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi davası sebebiyle satışının gerçekleştiği anda meydana geleceğini belirtmiştir (YİBGK, T. 22.2.1991, E. 1990/1, K. 1991/1). Y. 13.HD. T. 24.12.1981 E. 7470 K.8439 sayılı kararında da sebepsiz zenginleşmeye ilişkin zamanaşımı süresinin taşınmaz malikinin dava yoluyla iadeyi talep etmediği sürece zamanaşımının işlemeye başlamayacağını belirtmiştir; “…Somut olayda elatmanın önlenmesi davası açılıp böylece taşınmazların geri istenmesiyle davacı, kamusal biçime uyularak taşınmaz mülkiyetinin kendisine geçirilmeyeceğini öğrenmiş bulunmaktadır. Şu durum karşısında, yapı ve dikilen şeylerin davacının (gereç malikinin) zilyetliğinde bulunmasından ötürü, 1 yıllık zamanaşımının başlangıcı, taşınmaz malikinin “iadeyi talep ettiği tarihtir”. Öyleyse, davacıya karşı elatmanın önlenmesi davası, (972/62 esas sayılı dosya ile) 1972 de açılıp kesinleştiğine, böylelikle taşınmazların 1972’de “iadesinin talep edilmiş” olmasına ve de MK. m. 649’dan kaynaklanan giderim alacağının ödetilmesi davasının 1979’da açılmış bulunmasına göre, 1 yıllık zamanaşımı gerçekleşmiştir. Durum böyle olunca, davanın zamanaşımı yönünden reddine ilişkin yerel mahkeme kararı onanmalıdır.” Yargıtay 3. HD., T. 4.12.2018, E. 2016/19861, K. 2018/12317 sayılı kararı gereği de, her bir davalının sorumlu olduğu tutarın ayrı ayrı hesaplanması gerekmektedir.
Yargıtay bazı kararlarında taraflar arasında görülmekte olan bir ortaklığın giderilmesi davasının varlığı ya da taşınmazın veya üzerinde bulunan muhdesatın kamulaştırma işlemine tabi tutulması halinde taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatlar hakkında aidiyetin tespiti davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu belirterek muhdesat iddiasına dayalı olarak açılan aidiyetin tespiti davasının görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davasında bekletici mesele yapılması gerektiğini vurgulamıştır;
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/16464 E. 2019/7229 K. 31.10.2019 tarihli kararında “…Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının hukuki yarar bulunması koşuluyla açılabileceği doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kabul edilmektedir. Taraflar arasında görülmekte olan bir ortaklığın giderilmesi davasının varlığı ya da taşınmazın veya üzerinde bulunan muhdesatın kamulaştırma işlemine tabi tutulması halinde taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatlar hakkında aidiyetin tespiti davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu benimsenmektedir. …Somut olaya gelince; davacı, 170 ada 3 parsel sayılı taşınmazın üzerinde fen bilirkişisi raporu ve krokisinde 3/1, 3/2 ve 3/3 numaralarıyla gösterilen ev, garaj, kiler ve samanlığın kendisi tarafından yaptırıldığını ve kendisine ait olduğunu, murisleri ve davalılarının muhtesatlarla ilgilerinin bulunmadığını öne sürmüş, bir kısım davalılar ise muhtesatların murisleri A. Pehlivan ve … tarafından yaptırıldığını savunmuştur. Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sırasında dinlenilen mahalli bilirkişi Kasım Bakır ile davacı tanıkları … davacı tarafın iddialarını doğrulamış; inşaat bilirkişi raporuna göre, taşınmaz üzerindeki ev, garaj ve samanlığın 35- 40 yıllık olduğu, dosya içerisindeki mirasçılık belgelerinden muris A. Pehlivan’ın 10.06.1937 tarihinde, Muris …’ın da 28.12.1959 tarihinde öldüğü gözönünde bulundurulduğunda davalıların savunmasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken asıl davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Aynı yönde Y.8.HD. 23.01.2015 T 2014/4056 E. 2015/1501 K ; Y.8.HD. T. 8.9.2014 E. 2013/23053 K. 2014/14874 ; Y.8.HD. T. 19.9.2014 E. 2013/23561 K. 2014/16474).
Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 22.9.2014 T. 2013/22787 E. 2014/16598 K. sayılı kararında; “…8. Hukuk Dairesi, 15.10.2007 tarih ve 2007/4224 E, 2007/5537 Karar sayılı kararı ile; “…davacının taşınmazda paydaş olmadığı, paydaşlardan birisinden HARİCEN ve Geçersiz ADİ SENETLE taşınmazın bir bölümünü satın alarak üzerine dava konusu muhdesat nitelikli binayı yaptığı, davacının üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, kayıt malikleri (paydaşlar) arasında ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiği takdirde PARSEL ÜZERİNDE BULUNAN MUHDESATIN TAŞINMAZLA (ZEMİNLE) BİRLİKTE SATILACAĞI HUSUSUNDA DURAKSAMA OLMADIĞI, BU HALE GÖRE TAŞINMAZ ÜZERİNDE BULUNAN EVİN DEĞERİNİN VE KİME AİT OLDUĞUNUN BELİRLENMESİNDE DAVACININ (HARİCİ SATIŞ SENEDİ SAHİBİNİN) HUKUKİ YARARI BULUNDUĞU, bu bakımdan mahkemenin muhdesatın tespitine yönelik davacı talebinin reddine karar vermiş olmasında isabet görülmediği…” gerekçesiyle BOZMA sevk edilmiştir. Yerel Mahkemenin DİRENME kararı; daha geniş bir gerekçeyle HGK’nun 11.03.2009 tarih ve 2009/8-75 E, 2009/116 Karar sayılı kararı ile BOZULMUŞTUR.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2020/2318 E. 2020/4982 K. 15.9.2020 tarihli kararında “ …Paydaşlığın (ortaklığın) satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçaların (muhdesat) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların (ortaklar) hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde o paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 165. maddesi uyarınca uygun bir süre verilmelidir. Mahkemece verilen süre içerisinde dava açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, açılmadığı takdirde o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir. Öte yandan, paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçalar (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği yüzdelik (%…) oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesi de bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır. Somut olaya gelince; davalı … temyiz dilekçesinde Yenice Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2016/67 Esas sayılı dava dosyasında dava konusu taşınmaza yönelik muhdesat aidiyetinin tespiti davası açtığını beyan etmiştir.Bu durumda mahkemece, davalı … tarafından açılan muhdesat aidiyetinin tespiti davası bekletici mesele yapılarak, adı geçen davalıya ait olduğuna karar verilen muhdesat yönünden gerekirse mahallinde yeniden keşif yapılmak suretiyle yukarıdaki ilkelere göre dava konusu taşınmazın tespit edilen toplam değerinin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiğinin yüzdelik oran kurulmak suretiyle belirlenmesi ve muhdesata isabet eden kısmın muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedelin ise tapu kaydındaki payları oranında tüm paydaşlara dağıtılması gerekir.” şeklinde karara hükmetmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi T. 8.9.2014 E. 2013/23053 K. 2014/14874 sayılı kararında; “…Görüldüğü gibi, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi geçersiz harici satış sözleşmesi ile TAPULU taşınmazı satın alan ve tapu kaydı ile bir ilgisi dahi bulunmayan davacıya dahi muhdesatın kendisi tarafından meydana getirildiğinin (yapıldığının) tespiti davasında, davacının HUKUKİ YARARININ olduğunu kabul etmekte, Yüksek HUKUK GENEL KURULU’nca da davacının hukuki yararı olduğuna vurgu yapılmakta ve direnme kararının bozulmasına karar verilmektedir. Somut olayda, davacı her ne kadar dava konusu 984 nolu parselde tapu maliki H. K.’in mirasçısı olmadığından paydaş değil ise de; mirasçı paydaşlar arasında Karadeniz Ereğli 1.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/463 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır…’’
“…Ortaklığın satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın aidiyeti konusunda uyuşmazlık varsa ve konu ile ilgili bir dava söz konusu ise bu durum paydaşlığın giderilmesi davası açısından bekletici sorun yapılmalıdır…” (Açıklamalı – İçtihatlı Paydaşlığın ve Ortaklığın Giderilmesi, Ankara BAM 6. H.D. Başkanı İlknur Arslan – Av. Mustafa Kırmızı, syf. 164, Bilge Yayınevi, 2018, Ankara).
“…Paydaşlığın (ortaklığın) satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç gibi bütünleyici parçanın (muhtesat) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların (ortaklar) hak iddia etmeleri ve bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde eğer bunların değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa olay bir hadise olarak, sulh mahkemesinde çözümlenir…” (Açıklamalı – İçtihatlı Paydaşlığın ve Ortaklığın Giderilmesi, Ankara BAM 6. H.D. Başkanı İlknur Arslan – Av. Mustafa Kırmızı, syf. 310, Bilge Yayınevi, 2018, Ankara).
Yargıtay’ın muhdesatın tespiti davalarının, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyet hükmüne tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen davalar olduğu, malik olmayan bir davacının, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yararı bulunmadığına dair kararları da mevcuttur;
Yargıtay 8.Hukuk Dairesi 2016/2592 E. 2019/2852 K.;
ÖZET : Muhdesatın tespiti davaları, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyet hükmüne tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen bir davadır. Malik olmayan davacının, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Davanın, açıklanan bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/2277 E. 2018/17506 K.;
ÖZET: Somut olayda, dava konusu 7 parsel sayılıtaşınmazda davacının pay maliki olmadığı anlaşılmaktadır. Tapu maliki olmayıp da taşınmaz üzerindeki muhdesatta hak iddiasında bulunan kişilerin tespit davası yerine eda davası niteliğindeki sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davası açması gerekir. Başka bir anlatımla bu gibi durumlarda tapu maliki olmayan kişi ya da kişilerin muhdesat tespiti davası açmakta hukuki yararı yoktur. Davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yargıtay 8.Hukuk Dairesi 2015/22247 E. 2018/10952 K.;
ÖZET : Davacı tapu maliki değildir. Yargıtayın ve Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre istisnai nitelikte olan muhdesat tespiti davası ortaklığın giderilmesi davası söz konusu ise ancak tapu malikleri arasında görülebilir. Tapu maliki olmayıp da taşınmaz üzerindeki muhdesatta hak iddiasında bulunan kişilerin tespit davası yerine eda davası niteliğindeki sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davası açması gerekir. Başka bir anlatımla bu gibi durumlarda tapu maliki olmayan kişi ya da kişilerin muhdesat tespiti davası açmakta hukuki yararı yoktur. Davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle karar verilmesi doğru değil ise de yerel mahkemece verilen red kararı sonuç itibariyle doğru görüldüğünden bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/21540 E. 2018/10562 K.;
ÖZET : Davacılar, taşınmaz üzerinde kayıt maliki ya da paydaş durumunda değildir. İddiada ileri sürülen maddi olgulara ve hukuki nitelendirmeye göre, kural olarak bu tür muhdesatın tespiti davaları, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen bir davadır. Malik olmayan davacıların, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yararları bulunmamaktadır. O halde; hukuki yarar yokluğu nedeniyle muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/14940 E. 2017/17292 K.;
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/14940 E. 2017/17292 K.;
ÖZET : Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir. Dava konusu 1099 ada 57 parsel sayılı taşınmaz paylı mülkiyet şeklinde davalılar ….. adına kayıtlı olup, davacı, taşınmaz üzerinde kayıt maliki ya da paydaş durumunda değildir. İddiada ileri sürülen maddi olgulara ve hukuki nitelendirmeye göre, kural olarak bu tür muhdesatın tespiti davaları, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen bir davadır. Malik olmayan davacıların, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yararları bulunmamaktadır. O halde; hukuki yarar yokluğu nedeniyle muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi gerekirken…
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/24740 E. 2017/268 K.;
ÖZET : Muhdesatın tespiti davaları, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyet hükmüne tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen bir davadır. Malik olmayan davacıların, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmalarında hukuki yarar bulunmamaktadır. Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
SONUÇ OLARAK; 22.12.1995 tarihli ve 1/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı üzere, Eşya Hukukunda “muhdesat” kavramından bir arazi üzerindeki arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Yargıtay uygulamasında taraflar arasında görülmekte olan bir ortaklığın giderilmesi davasının varlığı ya da taşınmazın veya üzerinde bulunan muhdesatın kamulaştırma işlemine tabi tutulması halinde muhdesatlar hakkında aidiyetin tespiti davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu benimsenmiştir. Doktrinde ifade edildiği üzere muhdesatı oluşturan kişi, yani yapı yapan kişi, bunları sahip olduğu malzemeyle kendi emeğiyle bizzat yapan kişi olabileceği gibi, bizzat kendisi çalışmasa da yardımcı kişi kullanarak (kendi işçilerini çalıştırarak) yapının yapılmasını sağlayan kişi de olabilir. Yine Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere başkasının taşınmazı üzerinde bir muhdesat oluşturan kişinin bu amaçla kullandığı arazinin başkasının mülkiyetinde olduğunu bilmemesi, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermesine karşın bilebilecek durumda olmaması veya yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin olması hallerinde bu kişinin iyiniyetli olduğu kabul edilebilir. TMK. md.3/1 gereğince de kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Eş söylemle herhangi bir konuda bir kimsede iyi niyet aranacak ise, onun iyi niyetli olduğu kural olarak kabul edilir. İşte, yasa gereği iyi niyet aranan hallerde iyi niyetin kural olarak var kabul edilmesine iyi niyet karinesi denilir. Dolayısıyla iyi niyet karinesinden yararlanan kimse, isbat yükünden kurtulmuş olur. İyiniyetin ispatı bakımından da iyiniyetin varlığı asıl olduğu için, arazi maliki davalıların bu karinenin aksini ispat yükü mevcuttur. Ayrıca muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmaz (arazi) bakımından da bir değerlendirme yapılacak olursa, özel mülkiyete konu olsun ya da olmasın her türlü arazi üzerinde, oluşturulmuş bir muhdesatın olabileceği sonucuna varılabilir. Muhdesatın aidiyetinin tespiti davaları ispat hukuku yönünden de önem arz etmektedir. Yargıtay bir kararında yapının inşaası sırasında ödenen bedelin kim tarafından karşılandığının, hangi gelirle, kimin adına ve hesasbına yapıldığının irdelenmesi gerektiğini işaret etmiştir. Yine Yargıtay muhdesatın aidiyetinin tespiti davalarında tanık deliline dayanılması halinde yalnızca bilirkişi incelemesi üzerinden hüküm tesis edilmesini bozma nedeni saymaktadır. Yine Yargıtay muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine ilişkin davalarda iddiaları ispatlayan bir belge bulunmadığı takdirde tanık delili ve tarafların sunduğu diğer delillerin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay ispata ilişkin başka bir kararında da muhdesatların bulunduğu taşınmazda işletmecinin davacı olup olmadığını irdelenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Dolayısıyla görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davalarında muhdesat iddiasında bulunulması halinde iddiayı ileri sürülen paydaşa bu hususta dava açmak için süre verilmeli, açılacak muhdesatın tespiti davası ortaklığın giderilmesi davası için bekletici mesele yapılmalıdır.